Toplantıya, Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, Doktor Ali Kanatlı da katıldı.
MAHALLEDE 11 TAŞ OCAĞI, 9 BETON SANTRALİ VAR
Kuruyer mahallesi her ne kadar Antakya ilçesine bağlı olsa da Altınözü’ne daha yakın bir noktada yer alıyor. Mahallede 11 taş ocağı ve 9 tane de beton santrali faaliyette. Mahalleye yakın bir bölgede moloz döküm alanı ve çöp döküm alanı var. Mahallelinin geçim kaynağı ise zeytin, tarım ve hayvancılık. Bölgede yer alan 800 dönüm mera taş ocakları tarafından alındı. Zeytinlikler, tarım alanları da taş ve beton santrallerinden gelen tozdan dolayı verimi düştüğünü söyleyen Kuruyer Mahalle Muhtarı Yusuf Çoban, “Depremden önce mahallede 2 bin küçükbaş hayvan bakılıyordu şimdi 200’e düştü. Mera alanlarımıza beton santrali yapıldı. Mahallemde hayvancılıkla ilgili 60 işletme vardı şimdi 20 tane ya var yok. Hepsi kapattı işletmeleri, hayvanları sattı” dedi.
İŞSİZ KALANLAR TAŞ OCAĞINA ŞOFÖR OLDU
Kuruyer mahallesi tuzlu yoğurt, incir, üzüm ve süt ürünleriyle ünlü. Tarihi Uzun Çarşı ve Antakya’daki birçok dükkân ve işletmeye süt ürünleri sağlayan mahallenin taş ocaklarıyla yok olduğunu belirten Muhtar Çoban, geçim kaynakları olan hayvancılık ve tarımın bitme noktasına geldiği için köyde işsiz kalan birçok çiftinin taş ocaklarında şoförlük yapmaya başladığının altını çizerek şöyle konuştu:
“Bunlara rağmen yaşamaya çalışıyoruz bu mahallede. Çok zor durumdayız. Mera alanlarımızı korumak istiyoruz, biz yine bu mahallede hayvancılık yapmak istiyoruz. Ben bu mahallede küçükbaş hayvan besleyip, tuzlu yoğurt yapabileyim ki Cumhuriyet Caddesinde yapılacak olan evlere tuzlu yoğurt verebileyim. Ben bu mahallede inekleri sağıp süt ve çökelek yapabileyim ki Uzun Çarşı’da Hasan amca, Hüseyin amca çökelek satabilsin. Bizler Antakya’yı besleyen insanlarız. Bizleri bitirirseniz ileride ithal getirirsiniz.”
HATAY İÇİN İKİNCİ DEPREM
Toplantıda konuşan Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, Hatay’da insanların sadece yaşam alanlarının gasp edilmediğini, geçim kaynaklarının da gasp edildiğini vurguladı.
Toz ve içindeki kimyasalların başta insan olmak üzere tüm canlıların sağlığını tehdit ettiğini belirten Karasu, zeytin, incir, üzüm hayvancılık gibi yaşamı ve geçim kaynaklarını tehdit eden taş ocakları, beton santrallerinin Hatay için ikinci bir deprem anlamına geldiğinin altını çizdi.
Taş ocağı ve beton santralinin olduğu her yerde üst solunum yolları, astım gibi hastalıklarda artış olduğunu belirten Karasu, “Toz ve içindeki asbest, silika, kurşun gibi kimyasallar Hataylıların sağlığını tehdit ediyor. Bir diğer konu da taş ocaklarında yapılan dinamitle patlatmalar. Hatay’da yaşayan insanlar depremin travmasını hala atlatamadı, taş ocağında yapılan her patlatmada tekrar deprem olmuş gibi aynı ana geri dönüyoruz. Beton santralleri ve taş ocakları yaşam alanlarından uzakta olmalı” diye konuştu.