Uzmanlar, kuşların göç yolları üzerinde mola verdikleri ancak iklim değişikliği ve küresel ısınma başta olmak üzere çeşitli faktörlere bağlı olarak azalan sulak alanların korunmasının, türlerin küresel popülasyonunu korumak açısından büyük bir sorumluluk olduğunu belirtiyor.

Göçmen kuşların ve yaşam alanlarının korunması konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından mayıs ve ekim aylarının ikinci cumartesisi, Dünya Göçmen Kuşlar Günü olarak kabul ediliyor. Günün, 13 Mayıs ve 14 Ekim'e rastlayan bu yıldaki teması, "Su: Kuş yaşamını sürdürmek" olarak belirlendi.

Uluslararası raporlar, 1970'ten bu yana dünya genelindeki sulak alanların yüzde 35'inin, iklim değişikliği başta olmak üzere çeşitli faktörler nedeniyle yok olduğunu gösteriyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı rakamlarına göre, Türkiye'de kayıt altına alınan 500 kuş türünün 330'unu göçmen kuşlar oluştururken, Anadolu'nun sulak alanları, göçmen kuşlar için kışı geçirmeleri ve üremeleri açısından önemli bir bölgede bulunuyor.

Göç hareketinin besin ihtiyacıyla doğduğunu belirten Yoğurtcuoğlu, uzun mesafe göç eden kuşların kış mevsimini Afrika'da, yaz mevsimini Anadolu ya da Avrupa'da geçirmelerinin, sıcak hava ile birlikte besin kaynaklarında yaşanan çeşitlilikle bağlantılı olduğunu kaydetti. Kuşların göç serüveninin nesilden nesile aktarılan bilgi birikimiyle gerçekleştiğini ve bu yolculuğun mevsimlere göre şekillendiğini vurgulayan Yoğurtcuoğlu, şöyle devam etti:

"Yaşlı kuşlar, göç rotası üzerinde nerede konaklanır, neresi güvenli, hangi gölde ne yiyecek var her şeyi bilir. Büyük gruplar halinde göç edilmesinin sebebi budur. Avrupa'nın kuzeyinde buluştuktan sonra güneye doğru gelirler. Denizlerin üzerinde termal hava akımı olmadığı için denizlerin üzerinden geçmemeye çalışırlar. O yüzden İstanbul Boğazı, Hatay ya da Artvin'deki Borçka çok önemlidir. Boğazlar dar olduğu için hızlıca denizi atlayıp geçme isteği ile bağlantılıdır. Bunu sadece erişkinler bilir ve yavrularına öğretirler."

Ilıman kuşakta yer alarak tropik ve kuzey bölgeler arasında bir geçiş kuşağı görevi üstlenen Türkiye'nin, göçmen kuşlar için önemli bir lokasyon olduğuna değinen Yoğurtcuoğlu, "Göçmen kuşların korunması için öncelikle bu canlıların mola alanları olan bataklık ve sazlık gibi sulak alanların korunması gerekiyor." dedi.

TÜRKİYE'DEKİ SULAK ALANLARDA YAŞANAN KAYIPLAR

Sağlıkta iş bırakma eylemleri sürecek... Aile hekimlerinden geri adım yok! Sağlıkta iş bırakma eylemleri sürecek... Aile hekimlerinden geri adım yok!

Doğa Derneği Sulak Alanlar Koordinatörü Burçin Yaraşlı, Türkiye'de Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenen 105 sulak alanın 14'ünün Ramsar alanı (Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alınmış alan), 59'unun ulusal ve 32'sinin mahalli öneme haiz sulak alan olarak koruma altında olduğunu bildirdi.

Yaraşlı, "Anadolu, özellikle süzülerek göç eden türler açısından küresel öneme sahip ve bazı türler Türkiye'de kışlamak için buradaki sulak alanları tercih ediyor. Sulak alanların korunması, türlerin küresel popülasyonunu korumak açısından bize büyük bir sorumluluk yüklüyor." değerlendirmesinde bulundu.

Kuşların yaşam alanlarındaki varlıklarının ve popülasyonlarındaki artış veya azalışların, ekosistemin sağlığı hakkında bilgi verdiğini, sulak alanların da barındırdıkları büyük ve zengin biyoçeşitlilikle önemli ekosistemler olduğunu anlatan Yaraşlı, uydu görüntüleriyle yüksek çözünürlüklü ve sağlıklı verinin sağlanabildiği 1984-2022 yılları arasında sulak alanlarda gözlemlenen kayıplarla ilgili şu bilgileri paylaştı:

"Marmara Gölü'nün 1984 yılında 5 bin 991 hektar sulak alanı, 2022'de yüzde 100 kayboldu. Dik kuyruk ördeğinin küresel popülasyonunun yüzde 70'inin kışladığı Burdur Gölü'nün 1984'te 20 bin 652 hektar olan yüzey alanı yüzde 41,71 kayıpla 2022'de 12 bin 37 hektara geriledi. Beyşehir Gölü'nün 1984'te 66 bin 170 hektar olan alanı 2022'de 62 bin 806 hektara düşerek yüzde 5 kayıp yaşadı. Acı Göl'de durum vahim, 1984'te 14 bin 515 hektarlık su yüzey alanı 2022'de 2 bin 421 hektara düşerek yüzde 83 kayıp yaşanıyor. Uluabat Gölü'nün 1984 yılında 14 bin 303 hektar olan alanı 2022'de 11 bin 304 hektara gerileyerek yüzde 21'e yakın, Eber Gölü'nün ise 4 bin 923 hektarlık alanı 928 hektara gerileyerek yüzde 81'lik bir kayıp yaşıyor."

Yaraşlı, sulak alanların korunması için şu tavsiyelerde bulundu: "Kurutulan sulak alanlarımız ivedilikle restore edilmeli, kirlilik kaynakları kontrol altına alınmalı, yasa dışı avcılığın önüne geçilmeli, tarım, orman, çayır, mera gibi araziler korunmalı. Tarımda kuraklığa dayanıklı ürün desenine, damlama, yağmurlama sistemine geçilmeli, çiftçi bu konuda desteklenmeli. Tarımda, evde, sanayide kullanılan su, arıtılarak üretim döngüsüne katılmalı."

"YAŞAM ALANI ÇÖL OLAN KUŞLARIN GELMEYE BAŞLADIĞI BİR ÜLKE OLDUK"

Doğa ve yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş, yaklaşık 13 yıldır kuş gözlemciliği yaptığını ve yıllar içinde kuş türlerindeki değişimin farkında olduğunu belirterek, "İlk zamanlarda gördüğüm çeşitlilik yok, özellikle kuş türlerinde bunu fark edebiliyoruz. Ülkemize gelen flamingo sayısı aynı olabiliyor ama kazların, ördek çeşitlerinin, su kuşların çeşitliliğinde ciddi azalma var. Sebeplerinden biri daha kuzey bölgelerde kışı geçirecekleri alanların sıcak kalması." diye konuştu.

Bununla birlikte yeni türlerin de Türkiye'de görülmeye başlandığına değinen Tüydeş, şunları söyledi:

"Adında 'çöl' olan, yaşam alanı çöl olan kuşların gelmeye başladığı bir ülke olduk. 'Çöl koşarı' kuşu geçmişte sadece Şanlıurfa bölgesinde görülebilirken şimdi Tuz Gölü'ne kadar geliyor, yaşam alanları genişlemeye başladı. Ak çaylaklar da geçmişte Şanlıurfa gibi belli başlı yerlerde yaşarken, şimdi neredeyse tüm güney hattımıza yayılmaya, sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı. Geçtiğimiz yıl İstanbul Riva'da 'küçük çöl toygarı' gözüktü, bu kadar kuzeyde olabileceği kimsenin aklına gelmezdi."

Sulak alanların en az ormanlar kadar önemli olduğu ve bunun kıymetinin bilinmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunan Tüydeş, "Kuşlar binlerce yıldır atalarının takip ettiği rotayı kullanarak göç ediyorlar, yolda durup dinlemek ve beslenmek için mola veriyorlar. Sulak alanları yok ettiğimiz zaman, binlerce yıldır kullandıkları alanları ortadan kaldırıyoruz. Kuşlar aç ve susuz, yorgun, uykusuz çok daha uzun mesafeler katetmek zorunda kalıyor." ifadelerini kullandı. AA

Editör: Haber Merkezi