Son günlerde Çin’de yaşanan korona ile mücadele sürecinde tam kapanma, evlerin kapısına kilit vurularak insanların evlere hapsedilmesi ve insan hakları ihlallerine dair görüntüler tepkilere neden olmuştu. Yaşanan trajedi bunlarla sınırlı olmadığı gibi Çin’in iç politikası da değildir.

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un hiçbir eyleminin eleştirilememesi, mütemadiyen tehditleriyle dünyayı kana bulama ihtimali, kıtalar arası yaptığı füze denemeleriyle dünyayı ateşe verecek görüntüsü ekranlarda zaman zaman yayımlanıyor.

Rusya/Putin örneğini de görüyoruz. Büyük bir hırsla ve kimsenin bilmediği bir gerekçeyle üçüncü dünya savaşının fitili sayılabilecek bütün dünyayı etkileyen Rusya-Ukrayna Savaşı’nı başlattı. Bu savaşla yeryüzünde kıtlık krizi baş gösterdi. Yüzbinlerce asker öldü, milyonlarca insan ülkesini terk etti. Rusya’da alınan seferberlik kararıyla ülke perişan durumda.

Bunlar bizde yaşanmasa da sınırsız/sorumsuz yetkilerle donatılmış tek adamla yönetilen ülkelerin ne hale gelebileceği görülüyor. İnsan hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği, baskıcı rejimlerin hepsi tek adamla yönetilen yerler olması da tesadüf değil. Batılı yönetim modellerinin ideal bir sistem olduğu iddiasında değiliz. Ama zararları mukayese edildiğinde kontrolsüz mutlak güçle yönetilen ülkelerin, halklarını ve dünyayı nasıl felakete sürüklediği açıktır.

YENİ ANAYASA ÖNERİSİ

Son günlerde ülke gündemindeki Altılı Masa’nın anayasa önerisine ilişkin aldığı kararın küçümsenmesine karşılık, ülkenin kaderinin bir kişinin iki dudağı arasına bırakıldığında yaşananlar ortadadır.

Bugün geldiğimiz noktada insanların temiz duygularla ve iyi niyetlerle desteklediği sistemin anlatılandan çok farklı olduğu, beklentilerin aksine olumsuz birçok gelişmeyi beraberinde getirdiği görülmüştür. “Ekonomide, kalkınmada ve özgürlükte hızlı kararlar alınacak, bürokrasi hantallığı yok edilecek, bürokratik oligarşi kalkacak” iddialarının hayal ürünü olduğu ortaya çıkmıştır.

İttifakların ve koalisyonun ortadan kalkacağı iddiasının da hiçbir şekilde mümkün olmadığı görüldü. İktidarın bugün kendisiyle taban tabana zıt insanlarla birlikte yol yürüdüğü görülürse ne demek istediğimiz gayet iyi anlaşılacaktır. Başkanlık sisteminde ittifaklar seçimden önce yapılmak zorunda ve yapılan ittifaklar bağlayıcı olmaktadır.

HANTAL BÜROKRASİ VE ZORUNLU İTTİFAK

Mevcut yeni sistemle ikili bir yapılanma ortaya çıktı. İkili bakanlar kurulu; biri Beştepe Külliyesi’ne bağlı başkanlıklar şeklinde, diğeri ise Bakanlar Kurulu. Yüzde 50+1 sağlamak için Meclis içinden koalisyon ortağı ve hariçten derin ortakla en azından “ikili başkan”la iş yürütülüyor.

Milli Görüş lideri merhum Necmettin Erbakan’ın ilk verdiği kanun teklifi, halkın cumhurbaşkanını direkt seçmesiydi. Ancak Meclis’in yetkilerinin kısıldığı bir yönetim modeli öngörülmemişti. Bakan yetkilerinin sıfıra indirildiği, bakanlıkların sıradan bir müdürlük haline geldiği, kimsenin karar alamadığı bir noktaya geldik.

Halkın daha fazla söz sahibi olması beklenirken, halkın temsil edildiği Meclis iradesinin tamamen yok edilmesi, yetkilerin bir kişinin adına kullanıldığı farklı bir bürokratik yapı ortaya çıktı.

Pekâlâ, bu yetkiyi seçilebilecek herkes kullanabilir, KHK’larla bir gecede 10 binlerce insanın memuriyetten ihracı mümkün olabilir. Bugünkü tıkanma bütünüyle Meclis’in -halkın temsilcilerinin- yok sayılmasından kaynaklanıyor.

NE İSTEDİNİZ DE YAPAMADINIZ?

Biri bize şunu söyleyebilir mi? “Başkanlıktan önceki dönemde şunları yapamıyorduk da başkanlıktan sonra elimiz rahatladı.” Bu arkadaşların başkanlıktan önce yapmak isteyip de yapamadıkları bir şey yoktu. Bugün de başkanlık ellerine geçtiği için ekstradan hiçbir şey yapmış değiller. Dün de önlerinde hiçbir engel yoktu bugün de. Ama bugün kontrolsüz bir güç olduğu için bazen ayarı kaçırıp zarara bile dönüşebiliyor. Nitekim KHK ihraçlarında ve birçok hukuksuzluklarda görüldüğü gibi.

Sonuç olarak, Altılı Masa’nın anayasa önerisine sebepsiz saldırının mantığının olmadığı görülüyor. Saadet Partisi cumhurbaşkanını halkın seçmesine karşı değildir. Halkın temsilcilerinin etkisizleştirilmesine karşıdır. Kısa vadeli iç tartışmalara kurban edilen bu konjonktürel durumun ileride ne tür faturalara yol açabileceği de şimdiden hesaba katılmalıdır.