Düşman işgalinde olmamız hasebiyle zor günler geçirdiğimiz bir dönemde ordunun ve milletin milli, manevi değerlerini pekiştirecek bir şiirin yazılması fikri ön plana çıkar. Yapılan istişareler sonucunda milli eğitim bakanlığı, diğer bir isimle maarif vekaleti tarafından bir yarışma tertip edilir. Yarışmayı kazanan kişiye 500 lira para ödülü verileceği belirlenir.700 den fazla kişi yarışmaya katılır ama hiç birinin şiiri beğenilmez. Bunun üzerine dönemin milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi Bey, o dönemde Burdur milletvekili olan üstat Mehmet Akif’in şiir yazmasını ister. Bunun için üstadın sıra arkadaşı olan Balıkesir milletvekili Hasan Basri Bey’den yardım ister. Çünkü Mehmet Akif milli marşın yazılması için para ödülü olduğunu duyunca şiiri yazmak istemez. Nitekim Hasan Basri Bey üstada para ödülünden vazgeçildiğini söylemesi üzerine üstat yazmaya ikna olur. Daha sonra Ankara’da bulunan Taceddin dergahına gider. Orada dış dünya ile bağını koparır ve on günde İstiklal marşını yazar.
Marşı yazarken sıkıntılı günler geçirir. Hatta ilham geldiği zamanlarda kalem bulamadığı an çakıyla duvara kazır. Milliyetçi ve muhafazakar vasıfların ikisini de taşıyan üstat şiiri tamamladıktan sonra bakanlığa imzasız bir şekilde teslim eder. Milliyetçi ve muhafazakar özelliklerini yazdığı şiirde de ön plana çıkarmıştır. Şiiri 571 hece ve 1453 harf olacak şekilde yazmıştır. 571 hece peygamber efendimizin(sav)doğum tarihini,1453 harf ise İstanbul’un fethini simgeler. Yazdığı şiir çok beğenilir. Mecliste oylamaya sunulduktan sonra 12 mart 1921’de İstiklal marşı olarak kabul edilir. Üstat maddi sıkıntısı olmasına rağmen para ödülünü reddeder. Meclis kasasında bu paranın kalamayacağının söylenmesi üzerine para ödülünü alır ve bir hayır kurumuna bağışlar. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; İstiklal marşı kabul edildiğinde Mehmet Akif’in cebinde Zonguldak milletvekili Hayri Bey’den borç olarak aldığı iki lira vardır. Devam edecek olursak, Ankara’da ceketle gezdiğini, çok soğuk günlerde baytar Şefik Bey’in muşambasını ödünç alıp giydiğini,500 lira para ödülünü reddettiği dönemde 140 lira ile Ankara’da bir çiftlik alınabileceğini biliyor muydunuz? Hayatı boyunca hep maddi sıkıntı yaşayan üstadın emekli olduğu zamanda da 600 lira borcu vardır.
Hatta bu borç devlet kayıtlarında da mevcuttur. Sıkça tekrarladığı sözü çok manidardır. ”İnsan hayatta iki şeyi bilmelidir. Bir haddini, bir de hesabını. Ben haddimi bildim ama hesabımı hiç bir zaman bilemedim. ”Ömrü boyunca mütevazı bir yaşam sürmesi onun ne kadar yüce gönüllü bir insan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Son zamanlarında Almanya’da tedavi görmüş, kendisine ayrılan odanın çok lüks olmasından şikayet ederek daha mütevazı bir odaya geçmiştir. Gördüğü tüm tedavilere rağmen yakalandığı siroz hastalığına yenik düşerek 27 aralık 1936’da Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında kaldığı dairede hayatını kaybetmiştir. Ertesi gün Beyazıd camiindeki cenaze törenine ne yazık ki resmî makamlarca iştirak eden hiç kimse olmamıştır. Bu muamele, devletine ve milletine ömrünü adayan üstada yapılan büyük bir haksızlık hatta nankörlüktür. İstiklal marşının kabulünü kutladığımız bu günlerde vatan şairimiz Mehmet Akif ERSOY’u rahmet ve minnetle yad ediyorum. Bizlere hakkını helal eyle üstadım...