TBMM’de görüşülen kanunun eksiklerine değinen Kara, “Bu kanunu yapıcı ve iyi niyetli bir girişim olarak değil; özellikle partimizin elindeki yerel yönetimlerin çalışmasını güçleştirecek, yapı denetimi alanındaki sorunları çözmeyecek ve en önemlisi mülkiyet hakkına gölge düşürecek bir girişim olarak görüyoruz. Kanun teklifinin, en az dört noktada eksik ve yetersiz biçimde hazırlandığı kanaatindeyiz. Madde 4, 3194 sayılı İmar Kanunu’na yeni bir unsur olarak “İmar Hakkı Aktarımı” adında bir tanım ekledi. Madde 5 de özel kişilerin mülkiyetinde olup, imar planında ortaklık payına konu olan taşınmazların bu tanım yoluyla kamuya devredilmesini mümkün hale getirdi. Bu düzenlemenin kentsel planlama anlayışını tahrip edebilme, hak kayıplarına yol açma tehlikesi oldukça büyüktür. Çünkü söz konusu teklifte, verici parselin ne kadarının imar hakkı aktarımına konu edilebileceği belirtilmemiş. Bu belirsizlik, bir bütün olarak, imar planları kararlarının belirsizliğini artırabilir ve zaten yapılaşma açısından kötü durumdaki şehirlerimizde yeni sorunlara yol açabilir. Dahası kanun teklifinin gerekçesinde, kamuya mali külfet getirmeden kamulaştırma yapılmasından söz ediliyor. Teklifte de “Verici parselin imar hakkı işlemi, alıcı parselin imar planı kararı ile belirlenmesi ve verici parselin idareler lehine bedelsiz devredilmesi suretiyle gerçekleştirilir” deniyor. Bu ifadeleri, hukuki açıdan muğlak; bu nedenle yurttaşların mülkiyet hakkı üzerinde muhtemel bir tehlike olarak görüyoruz. Birilerinin insafına kalmaması için, kanunun daha iyi şekilde hazırlanması gerekiyordu. Bir diğer önemli sorun, 9’uncu madde. Bu maddeyle, 3194 sayılı kanuna bir ek madde ekleniyor. Böylece Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına çok geniş yetkiler veriliyor. Bakanlık; mahalli idareler ve merkezi idare arasındaki ilişkileri düzenlemekle, özel kişi veya kuruluşlara ait arazilerin yeniden işlev kazanması için her tür ve ölçekte çalışma yapmak gibi büyük yetkiler elde ediyor. Ek maddede bakanlığın uhdesine geçen yetki ve çalışma alanları iki sayfayı dolduracak uzunlukta. Bakanlık ve yerel yönetimler arasında bir eş güdüm sağlanması elbette gerekiyor. Fakat bu kanun teklifinin yapmak istediği şey, belediyelerin, yani yurttaşların imar konusundaki taleplerini doğrudan bilen, tanıyan kurumları arka plana itmek. Bunun mantıki ve teknik hiçbir gerekçesi yok” şeklinde konuştu.
YILDIRIM KARA: KOŞULLAR VE İHTİYAÇLAR GÖZETİLMEDİ, OLDUBİTTİ YAPILDI
Kanun teklifinin rüzgar ve güneş enerjisi santralleri için yapı denetim şartını ortadan kaldırmasını eleştiren Kara, “Denetim sürecini kolaylaştırmak yerine denetimi tamamen kaldırmak, böylece bu yapılarda ortaya çıkacak sorunları tespit etmeyi imkansız hale getirmek oldukça çelişkili bir yaklaşımdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi teşvik etmenin pek çok farklı yolu bulunabilirdi. Ancak iktidarın mevzuata uymamakta bir ısrarı, kuralları ve düzenlemeleri yok saymaya eğilimi var. Son olarak Madde 14’te, yapı denetim kuruluşlarının kapanmasına yol açanlar hakkında hapis cezası verilebilmesi için adım atılıyor. Bu da ilk bakışta mantıklı ve yararlı görünebilir ancak detaylarda son derece yetersiz. Kanun teklifi, yapı denetim kuruluşlarında çalışanların farklı sorumluluklara sahip olduğunu hesaba katmıyor. Tüm çalışanlara, yetkilerinin genişliğinden bağımsız olarak, aynı cezayı vermek adilane bir yaklaşım değildir. Asli kusur sahipleri ve tali kusur sahiplerinin aynı cezayı alması doğru olmayacaktır. Bu bulgular, kanun teklifinin koşullara ve ihtiyaçlara göre değil; bir oldubitti yapmak üzere hazırlandığının altını çiziyor. Türkiye, imar sorunları, yapı denetimindeki aksaklıklar nedeniyle on binlerce yurttaşını, hesaplanması güç miktarda maddi varlığını, en önemlisi de yıllarını kaybetti. Özellikle büyükşehirlerimiz yaşanmaz hale geldiyse, bugün şehirlerimizin sorunlarının onları yıkıp yeniden yapmadıkça çözülemeyeceğine inanır hale gelmişsek, bunun sorumluluğu biraz da söz konusu yanlış kanunlarda aranmalıdır” dedi.