YAZAR: Ömürcan Erdoğdu
Ben restaurantta çalışan bir bulaşıkçıyım. Mesleğimi severek, isteyerek ve özenle yapıyorum.
Bazılarınız bunu abarttığımı zannedebilir ama abartmadığımı düşünüyorum bulaşıkçılık hafife alınacak bir iş değildir, Sonuçta ucunda yemek var.
Yemek yapılırken ya da yemek yenildikten sonra çıkarılan bulaşıkları temizliyoruz biz bulaşıkçılar.
İnsanlar bizi hep restaurantta çalışan bulaşıkçı olduğumuz için yargılıyor.
Ama bu bence yanlış bir tabir, mutfakta biz bulaşıkçılar olmazsa ortada ne aşçı kalır ne de yemek.
Çünkü bulaşıkçı olmazsa pişirilen yemekler için tava, tencere kalmaz daha da önemlisi yemek malzemelerini hazırlamak için gereken küvetler daha önde oluyor.
Aşçılar küvetlerin içine her türlü yiyeceği koyuyor.
Bunları yıkamak zahmetli bir iş ve bunun altından ancak ve ancak biz bulaşıkçılar çıkabiliriz.
Biz olduğumuz sürece yemekler yapılmaya devam edecektir. Mutfakta çalışan aşçılarımız yemeklerini rahatlıkla yapacaklardır. Aslında aşçılarla ortak bir yönümüz var. O da ellerimiz.
Aşçılar ellerini yemek yapmak için kullanırlar. Biz bulaşıkçılar ise ellerimizi aşçıların kullandıkları tabak, çatal, kaşık, tencere ve tava gibi mutfak eşyalarını yıkamak için kullanırız.
Ellerimiz ortak peki iş ortamımız ortak mı değil mi? Bunu sorduğunuzu duyar gibiyim.
Mesleğimiz farklı olabilir. İsmimiz farklı olabilir. Ama bu demek değildir ki biz bulaşıkçılar aşçılarla aynı ortamda çalışmıyoruz diye mutfak çalışanı değiliz.
Bizimde aşçılar gibi mutfakta büyük bir payımız var. Biz olmazsak mutfağın işleyişi durur varlığını sürdüremez. Kısacası size şunu diyebilirim. İster büyük-küçük tabak olsun, isterse küçük-büyük tencere olsun, bunları her yıkayan bulaşıkçı mutfak çalışanı sayılmalıdır. Biz tencere yıkar, suyla durular, kurularız çünkü biz mutfak çalışanıyız.