Evler Yıkıldı, Ocaklar Söndü Ama Toprakta Hatay’ın Kokusu Var!

Deprem, sadece binaları yıkmaz. Bir şehrin belleğini, sokakların sesini, çocukların kahkahasını, yaşlıların baston izlerini, camdan sarkan çiçekleri, kahve kokusunu da alır götürür.

Hatay’da yer yerinden oynadığında, aslında hepimizin içi de yıkıldı. O gün yalnızca taşlar, topraklar, çatılar düşmedi. İnsanların umutları, anıları ve kökleri de yerle bir oldu. Bugün hâlâ bu şehir acı çekiyor ve ne yazık ki eskisi gibi olmayacak. Çünkü bazı yaralar iyileşse de izi hep kalır.

***

Ama yine de Hatay nefes alıyor. Enkazlar kaldırılıyor, caddeler yeniden çiziliyor, yaşam bir şekilde devam ediyor. Bu kadim şehri ayağa kaldırmak için yoğun bir çaba sarf ediliyor, görüyoruz…

Yeni projeler, altyapı düzenlemeleri, sosyal destekler...

Tüm bu çalışmalar umut verici. Fakat umut, gerçekleri gölgelememeli. Çünkü Hatay hâlâ diken üstünde yaşıyor.

***

Rezerv alan kararları, halkın onayını almadan alınan acele kamulaştırma adımları, hasarsız binaların dahi yıkılması, hem fiziksel hem psikolojik yıkımı derinleştiriyor. Yollar hâlâ bozuk, bazı yerlerde hâlâ molozların arasında yürünüyor, enkazlar kaldırılmaya devam ediyor, Binalar yıkılıyor, Ayrıştırmalar yanı başımızda yapılıyor. Hafriyat kamyonlarını unutmak mümkün mü? Bu kentin tarihine, dokusuna verdikleri zarar anlatılabilir mi?

Konteyner kentlerde ise yaşam hâlâ çok zor. Bu nedenle hızla konutların bitirilmesi bekleniyor.

Bir yanda barınma krizi, diğer yanda kira artışları... Evini kaybedenler, mahallesini yitirenler, komşularıyla artık aynı sokakta yürüyemeyenler... Bu şehir sadece binalarını değil, sosyal dokusunu da kaybetti. Hataylılar, her gün kendilerine ait olanı kaybettikleri bir uyanış yaşıyor.

***

Unutulmaması gereken bir şey var: Hatay farklıdır,

Hatay’ın bir kalbi var!

Hatay’ın umudunu gerçekler gölgelemesin!

Hataylıların kalbi hâlâ memleket sevgisiyle dolu. Bu halk yalnızca acı çekmiyor, aynı zamanda dimdik ayakta duruyor. Her şeye rağmen yeniden kurmaya çalışıyor hayatını. Çünkü Hatay bir mozaiktir; her taşı ayrı değerli, her sesi ayrı bir renk...

***

Bu nedenle, Hatay hakkında konuşurken, çalışmalar yaparken, eleştirirken hassas olmak gerekir.

Bu topraklar hâlâ yas tutuyor. Bir gülüşün, bir sözün, bir kararın nelere dokunduğunu bilemezsiniz. Hataylılar için artık hiçbir şey "sıradan" değil.

***

“TOPRAĞIN KOKUSU”

Herkes göç etmişti bir yerlere… Ama 78 yaşındaki Mehmet Dede, tek katlı yıkık evinin önündeki kırık sandalyesinde hâlâ oturuyordu.

Yanından geçen gönüllü çocuk sordu:

— Dede, neden gitmedin buradan?

Mehmet Dede gözlerini kaldırmadan cevap verdi:

— Ev yıkılır, ocak sönmez evlat.

— Ne var ki burada artık?

Mehmet Dede, avuç içiyle toprağı kavradı, derin bir nefes aldı:

— Burada annelerimizin ninnisi, Babamın teri, kardeşimin kahkahası, Hatay’ın kokusu var. Gidersem eksik kalırım.

Hatay bir daha eskisi gibi olmayacak evet... Ama belki de başka bir güzellikte, başka bir bilinçle yeniden var olacak. Yeter ki, bizler bu şehrin ne yaşadığını, ne hissettiğini unutmayalım.

Çünkü bazı şehirler sadece yaşanmaz, hissedilir!...