Gündemin dikkat çeken konularından biri ‘dualı açılış’; dindarlar duayı her zaman önemser. Tüm dinlerde duanın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dua; insanın iç sesi olarak yüce yaratıcısıyla özel bir irtibat biçimidir. Herkesin vicdanıyla muhatap olduğu, kendi iç dünyasıyla hemhal olduğu, öz benliğini yaşadığı sırlı bir andır.
Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı'nın ısrarla ön plana çıkarılması birçok insanda soru işaretlerine neden olduğu görülmektedir. Muhterem Diyanet İşleri Başkanı’nın böyle bir talebinin ve girişiminin olmayacağı gibi öne çıkma heveslisi biri de olmadığını zannediyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz haftalarda Yargıtay binası açılışında ve sonrasında Amerika'daki Türk evi açılışındaki duasıyla kamuoyunda yer aldı.
HASSASİYETLER VE POLİTİZE
Başkanı ön plana çıkararak; karşı cenahın eleştirileriyle Diyanet İşleri Başkanlığı gibi toplumun tüm kesimlerine dini hizmet vermekle yükümlü saygın bir kurumun yıpratılması gibi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Birileri Diyanet İşleri Başkanı’nı sosyal medyanın önüne mi atıyor? Bu noktada Diyanete yapılan eleştiri İslam’a yapılmış gibi algılanmasına zemin mi hazırlanıyor?
Böylece toplumun dini hassasiyeti yüksek kesimleri politize edilerek muhtemel oy kayıplarının önüne mi geçilmeye çalışılıyor?
Zira, şimdiye kadar Diyanetin bu kadar ön planda olduğu bir senaryo ile karşılaşmamıştık. Bu tarz teo-politik manevraların hiç kimseye fayda getirmeyeceği, ancak birilerinin değirmenine su taşıyacağı gün gibi aşikardır. Bu yaklaşım dini araçsallaştırmak, kutsalı siyasi bir malzeme haline getirmek anlamına geldiği de bilinmelidir. En hassas duygu, dini duygulardır, yıpratılmamalı, çirkin emellere alet edilmemelidir.
KUTSALLARI İSTİSMAR
Hülasa seçime yakın bir sürede safları yeniden sıklaştırmak gayesiyle Diyanetin yıpratılmasına, karşılığında da sağ-muhafazakâr cenahta “din düşmanları” algısına neden olunmak mı isteniyor? Böyle bir niyet varsa gerçekten çirkin bir plan demektir. Din ve dini değerler üzerinden insanların kutuplaşmasına neden olur.
Gelelim sadede. Diyanet İşleri Başkanı’nın dua etmesi kadar önemli ve güzel bir şey yoktur. Bir müessesenin açılış kurdelesinin dua eşliğinde kesilmesi, eğitim-öğretimin dua ile başlaması ne güzel şeyler.
Şunu net olarak ifade etmeliyiz ki bu millette, küçük marjinal bir grup hariç neredeyse yüzde doksanı büyük bir şevk ve heyecanla; besmeleyle, duayla ve Kur’an'la başlayan her etkinlikten memnun olur.
Ancak esas sorun bunun siyasi bir şova dönüştürülmesidir. Her ne kadar bunu yapanlar bu fikirde olmadıkları izlenimini vermeye çalışsa da bu durumun mütedeyyin çevrelerde bile rahatsızlıklara neden olduğu gözlemlenmektedir.
Kutuplaşmalar yüzünden bu ülke yıllarca çok çileler çekti. Farklı senaryolar tekrar sahaya sürülmemeli, aynı oyunlar oynanmamalı, basit çıkarlar uğruna bu millete tekrar yeni acılar yaşatılmamalıdır.
İKİ BİNLİ YILLAR
“Bir cumhurbaşkanının camiye gitmesi iyi midir kötü müdür?” diye bir soru abesle iştigaldir. Böyle bir sevince deyim yerindeyse “gözümüzü kırpmadan canımızı feda ederiz” derdi insanlar.
Doksanlı, iki binli yıllara kadar ülkenin cumhurbaşkanını camide görebilmek ne büyük hayaldi. Kim bilir bu rüyanın gerçekleşmesi için neleri feda etmezdi ki insanımız.
Sadece günümüzde değil, tarihimizde bile böyleydi. Mesela tarihi selâtin camilerinde padişahlara mahsus namaz kılma yeri vardı. Bunlara “hünkâr mahfili” denirdi. Hatta bu bölümün girişi hafif engin olur, Padişaha “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var!” mesajı verilirdi.
Devlet adamlarının camiye gitmesi de dua yapması da güzel. Ama bugünkü tutum ve davranışlar “insanları dinden nefret ettirir” hale gelmişse burada sorgulama yapmak yanlış olmasa gerek.
Tabii ki şahsi bir ibadet olarak inananların camiye gitmesi hakkıdır, görevidir. Ancak ibadet, samimiyetten uzaklaşıp şov ve gösteri haline getirilirse; insanlar, dinden, dindardan, duadan ve camiden soğutulursa bu acıklı bir durum olur.
DEĞERLERDEN NEFRET ETTİRMEK
Maalesef -son dönemde örneğini sıkça gördüğümüz üzere- siren çalan araçlarla, konvoylar eşliğinde camiye gelip insanlar taciz ediliyorsa; sanki büyük bir terörist avına-baskına çıkılmış gibi eli ağır silahlı, siyah gözlüklü, tam teçhizat üniformalı adamlarla caminin içi ve dışı ablukaya alınarak kuşatılmışsa; namaz kılmayı, hatta oturmasını-kalkmasını bilmeyen birinin son anda gelip en öndeki cemaati taciz eden, hutbeyi bölen insanların huşuyla namaz kılmasını engelleyen bir durum yaşanıyorsa ki -durum herkesin malumudur- bu şık bir durum değildir, olsa olsa faciadır.
Bugün insanların ve gençlerimizin dini değerlere yaklaşımı hakikaten çok ciddi sorunludur. İnsanları dinden, dindardan, duadan hatta diyanetten ve camiden nefret ettirmek kimsenin haddine değildir, buna cüret edilmemelidir ve böyle davranmaya kimsenin hakkı yoktur.
Maazallah “Vay o namaz kılanların haline ki onlar namazı gösteriş için kılarlar” (Mâûn, 4-6) uyarısına muhatap olmak durumunda kalabiliriz.