Hatay Ayağa Kalkıyor Platformu gerçekleştirdiği ilk eyleminde, Deprem ve Deprem sonrasında yaşanan ihmaller dile getirdi. Habib-i Neccar Camisi önünde toplanan Platform üyeleri, Kemalpaşa caddesi üzerinden Meclis Kültür Merkezine kadar yürüdü.
BİRÇOK PROBLEMLE BAŞ BAŞA KALDIK
Burada yapılan Basın açıklamasını okuyan Platform Sözcüsü Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, yaşananları şöyle dile getirdi:
“Bizler, insan merkezli bir temelde, ekonomik, ticari, mali- finans, sağlık, ulaşım, tarım, çevre, mimari ve hukuksal olarak eksiksiz örgütlenmiş; tarihsel, sosyal, kültürel, demografik boyut ve özellikleri korunmuş olarak şehrimizi, yeniden, birlikte ayağa kaldıracağız. İlgili ve yetkili olan tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, üniversite ve bilim insanlarına, insan hakları, doğa ve çevre savunucularına, meslek odalarına, basın ve medyaya sesleniyor ve göreve davet ediyoruz.” dedi.
ü“6 ve 20 Şubat tarihlerinde Hatay dâhil 10 ilde meydana gelen depremler,ü on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, binlerce insanın da engelli kalmasına neden oldu. Halkın her kesimi için onulmaz fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, olağan hayatı ve insani faaliyetleri büyük ölçüde kesintiye uğratan ve hatta durmasına yol açan bu yıkım içerisinde bizler; artık ‘var olmayan kentlerimizin’ kalıntıları arasında, depremi yaşayan diğer şehirlerden çok daha ağır ve katlanılması zor koşullar içinde; -çözümü yıllara yayılacak ya da çözümsüz bırakılacak-birçok problemle baş başa kaldık
Yaşanan doğa olayını afete dönüştüren kusur ve ihmaller, krizi yönetmekteki yetersizlik ve eksiklikler, merkezi ve yerel idarelerin deprem sırasında ve sonrasında gerçekleştirdikleri eylem ve işlemlerdeki hukuksuzluk, programsızlık ve yurttaş olarak bizleri süreçlere katmak bir yana, bilgilenme hakkımızı bile tanımayan, yok sayan anlayışı; içinde bulunduğumuz koşulları giderek ağırlaştıran, çözüm konusunda umutsuzluk ve yılgınlık yaratan, toplumsal stres ve yaşamsal travmaları altından kalkılamaz boyuta getiren bir sonuç doğurmuş bulunuyor!”
ENKAZ KALDIRMALARDA SULAMA İŞLEMİ YAPILMIYOR!
“Bizler, yaşadığımız deprem sürecinde, merkezi ve yerel idarenin, anayasa, yasalar ve uluslararası hukuktan kaynaklı görevlerini yerine getirme anlamında, gerekli ve yeterli bir istek, bir özen göstermediğini,ü gerekli koordinasyonu oluşturmadığını gözlemliyoruz ve bunların ağır sonuçlarını acı içinde yaşıyoruz. Merkezi ve yerel idare, deprem ve ardından ortaya çıkan sorunların çözümünü “hızlı bir şekilde enkaz kaldırma ve yeniden inşa etme” olarak görüyor. Bu anlayışla şehrimiz, hukuksal mevzuat ve afet yönetiminin gerektirdiği koşullar ve program oluşturulmadan, acele ve keyfi bir şekilde inşaat firmalarına teslim edilmiş bulunuyor. Hemen her sokağı, bir yıkım çalışması ya da yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılarla dolu Antakya, Samandağ, İskenderun, Arsuz, Kırıkhan, enkaz ve yıkımlardan yükselen toz bulutlarıyla kaplanmış; her tarla, her bahçe, her okul dibi, konut ve çadır alanları, dere yatakları, orman arazileri, zeytinlikler, seralar, tarım arazileri ve su varlıklarına çok yakın bölgeler, moloz döküm alanı haline getirilmiş, çok yoğun bir atık kirlenmesi ve ekolojik yıkım ortamı yaratılmış bulunuyor.
Yerleşim alanlarında, depremden zarar gören binaların yıkımı asbestli malzemenin sökümü yapılmadan gerçekleşiyor! İş makineleri bu malzemelerin mikron boyutuna kadar kırılmasına yol açıyor! Moloz ve yıkıntılar kamyonlarla herhangi bir baranda ile kapatılmadan açık şekilde taşınıyor! Yıkıntı atıkları ayrıştırılmadan, asbestli malzemeler gömülmeden depolanıyor! Asbest lifleri, civa, silika gibi tehlikeli birçok kimyasal,ü rüzgârın da, yağmur ve sellerin yardımıyla çok büyük bir alana kontrolsüzce yayılıyor ve burada yaşayan herkes bu toza maruz kalıyor! Enkaz alanlarında vatandaşları uzak tutacak herhangi bir görevli ya da uyarı levhası dahi bulunmuyor!”
UYARILAR GÖRMEZDEN GELİNİYOR
“Bu şekilde gerçekleştirilen enkaz kaldırma, atıkların taşınması, geçici depolama sahalarında ayrıştırma ve atıkların bertarafı süreçleri, halk sağlığı için, dengeli sürdürülebilir, sağlıklı bir çevre için çok büyük, kuşaklar boyu etkili ve kalıcı bir tehlike oluşturuyor; Bu durum aynı zamanda her birimizin yaşam hakkı, sağlıklı çevre, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme, beslenme ve güvenli gıdaya erişim, tarımın ve tarım faaliyetlerinde çalışanların korunması başta olmak üzere, temel haklarımızı ihlal eden,ü anayasa ve ilgili mevzuata tümüyle aykırı uygulama niteliği taşıyor. Tehlikenin büyüklüğüne ve ciddiyetine karşın, “kesin olarak kanserojen” niteliğinde olan ve akciğer zarı kanseri dahil birçok akut hastalığa yol açabilen asbestin; TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin ilimizde 2-3 Eylül 2023 tarihinde gerçekleştirdiği ve değişik alanlardan alınan 45 enkaz numunesinin 16’sında asbest tespit edildiğini ortaya koyan raporu örneğinde olduğu gibi, toprak yüzeyine, bitkilere ve yaşam alanlarına bulaştığını, geniş bir alanda yayıldığını, rüzgar ve diğer unsurlarla taşındığını kanıtlayan bilimsel analiz ve bulgulara karşın; “Aralık ayına kadar tüm enkazlar kaldırılacak” diyerek, hızlı davranmayı başarı gösterme çabası içinde olan yetkililer,ü içinde kaldığımız asbest ve civa, silika gibi zehirli kimyasal atıkların oluşturduğu tehlikeyi, meslek odalarının bu konudaki uyarılarını görmezden geliyor ya da bunları inkar ediyor.
Biz Hatay Halkı, böylesine ciddi ve yaşamsal halk sağlığı sorunu, atık kirlenmesi ve ekolojik yıkım koşullar içerisinde; toplumsal ve kişisel güvenliğin sağlanması, Hatay iklimine uygun ve alt yapısı oluşturulmuş barınma ve konut sorunu, artan kiralar, suya erişim, hijyen, sağlık hizmetlerine erişim, ilk derece sağlık hizmetlerinin dahi koşullarının oluşturulmaması, yeterli doktor ve personel sorunu, eğitimin sürdürülebilirliği, okulların güvenliği, öğretmenlerin barınma sorunu, konteynır koşullarının yarattığı sorunlar, esnaf, sanayi ve ticaret alanlarında var olan yapısal, işlevsel, mali sorunlar, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği, güvenli ulaşım, geri dönüşlerin sağlıklı ve güvenli sağlanması ve özellikle, Hatay ‘a karşı deprem anında ve sonrasında sergilenen kasta varan ihmaller ve kusurlarla, “kaderine terk edilmiş olma” durumunun halkta yaratmış olduğu güven kaybı gibi, çok önemli yaşamsal sorunlarla kuşatılmış durumdayız. Biz, dil, din, renk, etnik farklılıklarımızla bir ve bütün olduğumuz kendi şehrimizde; geçmişinin ortak hafızasını birlikte taşıdığımız, bugünün acısını dayanışarak, birbirimize derman olmaya çalışarak paylaştığımız, geleceğini birlikte daha güçlü şekilde kuracağımıza inandığımız Hatay’da, Antakya’ya da, havası, suyu, toprağıyla sağlıklı koşullarda yaşamak, çok dilli dualarımızla yas tutmak, unutmak, hatırlamak, iyileşmek, üretmek, paylaşmak, gülmek, ağlamak, yaşamı yeniden var etmek istiyoruz.” Nebihe Mazmanoğlu