Antakya Çevre Koruma Derneği Yönetim Kurulu Adına Nilgün Karasu, Sulak Alanlar Risk Altında olduğunu söyledi.
Dünya Sulak alanlar günü nedeniyle yazılı açıklamada bulunan Karasu, Dünya Sulak Alanlar Günü sulak alanların önemi, korunması ve akılcı kullanımı konularında kamuoyu bilincini geliştirmek amacıyla 1997 yılından bu yana her yıl 2 Şubat tarihinde kutlanmaktadır. Bu yıl Dünya Sulak Alanlar Gününde iklim değişikliğiyle birlikte dünyada ve Türkiye’de yaşanan sulak alan kaybına dikkat çekmek istediklerini söyledi.
DAHA BÜYÜK PROBLEMLER YAŞAYACAĞIZ
Toprağımızın, suyumuzun, yaşam alanlarımızın tahribi tüm canlıların yaşamsal devamlılığını olumsuz etkileyen bir durum olduğu aşikar olduğuna dikkat çeken Karasu açıklamasını şöyle sürdürdü: “Su kaynaklarımız için acil ve köklü tedbirler alınmazsa gelecekte su ile alakalı daha büyük problemler yaşayacağız.
Su kaynaklarımızın başında sulak alanlar gelmektedir. Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6`sını kaplamakta ve tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu ekosistemlerdir.
Sulak alanlar ekolojik oluşumları açısından önemli fonksiyonlara ve çevrelerinde yaşayan tüm canlı türleri için yaşamsal öneme sahiptir. Su kuşlara barınma, üreme, beslenme, konaklama ve kışlama ortamı olması yanında; su akışının düzenlenmesi, sulak ortamların beslenmesi, besin zincirinin kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çok yönlü fonksiyonlara sahip olan sulak alanlar; kirlenme, aşırı ve plansız kullanım nedenleriyle en çok tehdit altında olan doğal sistemlerdir. Bu özellikleri itibari ile bulundukları bölgenin ve ülkenin doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmekte ve mutlak korunması gereken ekosistemlerin başında gelmektedirler.
Dünyadaki karbonun yüzde 40`ını sulak alanlar muhafaza etmektedir. Sulak alanlar karbon depolayarak iklim değişikliği kontrolünde ciddi şekilde rol oynamaktadırlar.
Türkiye`de son elli yıl içinde toplam 1,3 milyon hektar, yani Van Gölü`nün üç katı kadar sulak alan yok oldu. Hatay İlimizin ve ülkemizin en önemli sulak alanlarından olan Amik Gölünü kurttuk. üAmik Gölü'ne bağlı yaşayan türlerin neslinin tükenmesini yağışlardaki azalmaya karşılık nemde artış, yeraltı suyu seviyesinde ve kalitesinde düşüş, ve tonlarca tarım ilacı ve gübre uygulamalarının sonucu olarak sulanabilen arazi miktarında azalışa neden oldu. Ayrıca alandaki su miktarı azaldığından ve toprak tarıma uygun olmadığından halk fakirleşmiştir. Dahası taşkınlar devam etmiş, kuraklık baş göstermiş, alanda yaşayan ve bir kısmı endemik olan pek çok canlı türü yok olmuştur. Sulak alanlar dünyadaki canlı türlerinin % 40’ını, tüm hayvan türlerinin ise %12’sini barındırmaları nedeniyle yeryüzündeki korunması en acil ve hassas bölgeleri oluşturmaktadırlar. Bataklıklar, göller ve sazlıklar gibi yeryüzünün en zengin ve üretken ekosistemleri olan sulak alanlar, kendine özgü doğal yapıları ile sudaki kirliliğini absorbe edip azaltarak, küresel ısınmaya neden olan karbonu tutarak, kıyı çizgisini koruyarak, suyun akışını düzenleyip taşkın, sel, fırtınanın etkisini azaltarak, bölgedeki tarımsal faaliyetlerin devamına ciddi katkılarda bulunmaktadırlar. Sorumsuz politikalar nedeniyle Türkiye 50 yıl gibi kısa bir sürede sulak alanlarının yarısını ne yazık ki kaybetmiştir. İklim krizi ile pekişen susuzluk sorunu talan projeleri nedeniyle ülkemizi ciddi bir tehlikeye sokmak üzeredir. Bizler doğasını, suyunu, toprağını savunanlar olarak 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Gününün kutlama günü değil, anma günü haline geldiğini ifade ediyoruz”
Cuma ZEYBEK