Osmanlı Devleti’nin kaderini belirleyen, sarayın çok önemli yöneticileri bu kentle ilişkili olduğu için kentin adının önüne “Şehzadeler Kenti” unvanı konmaktadır; öte yandan devlet egemenliğini temellerinden sarsan Babai ayaklanmasının önderi Baba İshak’ın mekânı da Amasya’dır. Bulunabilen eserleri yeryüzünün neredeyse bütün dillerine çevrilen Strabon; bilinen aşk imgelerinin çoğundan farklı olarak emekle, kent yaşamıyla, işlevsellikle ve yaşamsallıkla ilişkilendirilmiş bir aşk söylencesinin kahramanları Ferhat ile Şirin’le hemşeridir. İşte bu kent Karadeniz Bölgesi’nin orta kısmında yer almaktadır ama deniz kıyısı olmadığı için iklim bakımından da yaşam kültürü açısından da bir deniz kentinden çok İç Anadolu bölgesinin özelliklerini sergilemektedir.
Amasya doğudan Tokat, güneyden Tokat ve Yozgat, batıdan Çorum, kuzeyden Samsun illeriyle çevrilidir. İlin yüzölçümü 5.701 km²dir.
Dünyaca ünlü gezgin ve coğrafya yazarı Strabon, kendi kentini şöyle tanımlamaktadır: "Benim kentim içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem kent, hem kale karakterini kazandırmıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kayalardan oluşmakta ve bu kaya kütleleri dimdik bir biçimde nehre doğru inmektedir... Ve nehrin sahilinde kentin kurulmuş olduğu bölümünde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Kayadan oluşan bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde muhteşem birer kule gibi yükselmektedir. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunmaktadır. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti...”
İl genelinin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği (rakım) 1.150 m, il merkezinin ise 411.069 m.dir.
Amasya ve çevresi çok farklı jeolojik dönemlerin ortamlarında oluşmuş birbirinden çok farklı kaya toplulukları ile zengin ve oldukça karmaşık bir jeolojik yapıya sahiptir. Bölgede gözlenen kaya birimleri günümüzden yaklaşık olarak 430 milyon yıl önce oluşmuştur. Amasya, “Sakarya Kıtası” olarak isimlendirilmiş eski bir kıtanın doğu uzantısını oluşturan; batıda Çankırı havzası, güneyde Neotetis okyanusunun sınırı, kuzeyde ise Kuzey Anadolu Fayı ile sınırlanan Tokat masifinde yer almaktadır. Bu gerçekten görkemli coğrafik bölge, “Pontidler” olarak adlandırılan ve tüm Karadeniz şeridi boyunca izlenen dağ kuşağının bir parçasıdır.
Amasya hem Yeşilırmak Nehri’nin ana kollarının birleştiği hem de dağların birleştiği bir noktadadır. Bunun jeolojik ve üretim kültürü bakımından karşılığı şudur: Amasya engebeli bir yüzey şekline sahiptir ama bu kentin düzlükleri hem tarımsal üretim, hem yaşama kültürü bakımından verimli ve zengindir.
Amasyalı aristokrat bir ailenin çocuğu olan Strabon, Amasya’da doğmuştur. Strabon Nysalı Aristodemos, Seleukialı Xenorcos, Tyrannion gibi dönemin ünlü eğitimcilerinden dersler almıştır. Nil yöresini gezen Strabon’un gençken kendi vatanı olan Amasya’ya, Toros Dağları’ndaki dar geçitlere, o dönemde Augustus’un olduğu Kerinthe’ye gittiği bilinmektedir.
MÖ 44 yılında Roma’ya giden coğrafya bilgini, orada uzun yıllar kalmıştır. Alexandria’da uzun süre kalan Strabon, Anadolu’da Sinop ve Kyzikos, Nikaia, Kapadokya, Tarsus, Seleukia, Mylasa, Alabanda, Trableis, Synnada, Magnesia, Smyrna gibi kentleri de gezmiştir. Strabon’un, tarih, coğrafya ve felsefe konularında çalıştı ve yapıtları vardır. 43 ciltlik tarih çalışması, en önemli yapıtlarındandır. Eserin ilk dört cildi İskender tarihini anlatır. Biyoloji, matematik, astronomi, coğrafya alanlarında yapıtlar üretmiştir. “Geographica” (Coğrafya) pek çok dile çevrilen en ünlü yapıtıdır.
AMASYA’NIN KISA TARİHİ
Avrupalı tarihçiler Maspero ve Morgan’a göre Hitit Konfederasyonunu oluşturan 13 hükümetten biri de Amasit’tir. Amasya Kalesi ve civarı bu hükümetin merkeziydi.
Amasya’da höyüklerde bulunan çanak çömlek, silah kalıntıları ve mimari izler, kentin tarihinin Neolitik ve Kalkolitik çağlara indiğini göstermektedir. Amasya’nın bir akarsu kenarında olması, çeşitli akarsuların yolu üzerinde bulunması, denize ulaşım kolaylığı, daha sonraki yüzyıllarda ipek yoluyla ilişkilenmiş olması gibi doğal özellikleri burada yerleşik yaşamın kurulmasına olanak sağlamıştır.