Geçtiğimiz haftanın tartışılan önemli konularından birisi Şanghay İşbirliği Konferansı’nda çekilen liderler fotoğrafıydı. Toplantı arası kahve molasında çekilen kare medyaya servis edildikten sonra gündemi epeyce meşgul etti.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Rusya lideri Putin başta olmak üzere Azerbaycan, Kırgızistan vs. ülke başkanlarının olduğu bir ortamda hepsini karşısına almış, onlara hikâye anlatıyor -çay kahve bahane ortam şahane- edasıyla verilen poz paylaşıldı. Bu esnadaki Cumhurbaşkanı’nın ortama hâkim imajı veren oturuşu ve diğer devlet başkanlarının onu pürdikkat dinliyor oluşu vücut dilleri üzerinden büyük bir propaganda aracı olarak kullanıldı.
“İşte dünya lideri! Nasıl herkesi karşısına almış konuşuyor! Liderlerden büyük saygı görüyor” etiket ve yorumlarıyla servis edilen fotoğraf, bir propaganda ambalajı gibi sunuldu.
Görüntüde korumalar ayakta, oturanların önlerinde ise gazoz, çerez, meyve vb. ikramlar vardı. Bazen sadece fotoğraflar konuşur, nihayetinde içeriği bilinmeyen, anlık bir fotoya haddinden fazla anlamlar yüklemenin ve büyük bir diplomatik zafer kazanılmış edasıyla yansıtmanın bir manası yoktur.
Fotoğraftaki liderlerin tümünün de kendi ülkelerinde tek adam oldukları tek adam rejimine evrildikleri, ortak noktaları da birçoğunun ülkesinde ekonomik sıkıntıların yaşandığıdır. Aldıkları kararların hikmetinden sual olunmaz. Ne yaparlarsa doğrudur. Kendi gelecekleri ile ülkenin geleceği eşittir. Kendi düşüşleri ülkenin düşüşüdür. Hepsinin de arkasında büyük bir güç vardır. Hepsi de sadece halkının değil, dünya lideridir. Başarılarla dolu(!) geçmişleri vardır.
Bu liderlerin ülkeleriyle kişiliklerini yan yana getirdiğinizde ülkenin kaderini ellerinde tutarak sürdürdükleri biliniyor. Ancak hayallerle gerçekler bazen birbiriyle örtüşmüyor. Bütünüyle dışa bağımlı bir ülke olarak bir pozla sanki bu ülkeler bize muhtaçmış görüntüsü vermeye çalışmak ancak kendini avutmaktan ibarettir.
Nitekim benzer bir pozun Pakistan Devlet Başkanı Şahbaz Şerif tarafından da yakalandığı, başkanın ekibi tarafından kendi ülkesinde aynı yönde propaganda malzemesi olarak kullandıkları ama hiçbir esamelerinin okunmadığı da ortadadır. Mezkûr sahneden yeni bir “one minute” çıkarma hevesine kapılma heyecanı yaşandığı görülüyor.
BİR KAHVE MOLASINDA NE KONUŞULABİLİR?
Ekrana yansıyanlardan o ortamda büyük siyasi stratejilerin konuşulmadığını sarı çizmeli Mehmet ağa bile bilir. Muhtemelen spontane gelişen bir olayda geyik muhabbeti veya bir Temel fıkrası anlatırken ortaya çıkan bir ortamı andırıyor.
Belki de Sayın Cumhurbaşkanı muhataplarına koronayla mücadelede dut şurubunun nasıl etkili olduğunu ya da manda yoğurdunun faydalarından bahsediyor olabilir. Ama kapalı kapılar ardında neler konuşuldu? Hangi stratejiler geliştirildi? Geleceğe yönelik hangi kararlar alındı? Ya da her haliyle toplantıya damga vurduğunu belli eden Putin katılımcıları neye ikna etti bunları bilmiyoruz.
Dünyaya servis edileceğini bilen ve o fotoğrafın çekilmesine göz yuman Putin kim bilir bunun karşılığında hangi tavizi almıştır. Ukrayna-Rusya Savaşı, Çin-Tayvan gerginliğine ilişkin neler konuşuldu? Suriye politikasında nasıl bir yön çizeceğimize dair hangi ricada(!) bulunuldu?
Nitekim MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye’de mevkidaşı Muhaberat Başkanı Ali Memluk ile görüşmesi de tam da bu fotoğraftan sonra meydana geldi.
Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmak gibi bir planı olduğu belirtildi. Türkiye’nin açıklamaları sonrası Putin, bir NATO ülkesinin Şanghay İşbirliği’ne katılmasının ancak NATO’dan çekilmesiyle mümkün olabileceğini ifade etti. Avrupa Birliği kapısında uzun yıllardır bekleyen Türkiye’nin, dış politikada zikzaklar çizerek geldiği nokta manidardır. Bir ipte oynayan iki cambaz gibi şunu yaptım bunu yaptım tavrında bir edayla ne iç ne dış politika yönetilemez. Burada kimlerle dans edildiği bilinmelidir.
Bütün bunlar günü kurtarma çabasında olduğumuz sadece kamuoyuyla fotoğraf paylaşarak işin içinden sıyrılma tavrımızı gösteriyor. Bu durumun aslında ülkenin birçok meselesinde yaşandığının acı gerçeği de herkesin malumudur. Ekonomide, eğitimde, adalette yaşadığımız politikasızlıklar, plansızlıklar dış politikada da istikrarsız şekilde devam ediyor.
HAMASET, GARABET VE BAĞIMLILIK
Son günlerde Yunanistan’la yaşadığımız gölge dövüşü de başka bir garabet. Bunca yıl adaların işgaline sessiz kalınarak, Ege’nin adeta bir Yunan gölü haline gelmesine göz yumanların yani bu işgale dolaylı onay verenlerin bugün eften püften bir sebeple ülkeyi savaşın eşiğine getirmeleri, kışkırtıcı söylemleri anlamsızdır. Türkiye nerede, kiminle nasıl politika üreteceği noktasında tabiri caizse kafası oldukça karışık. Rüzgâr hangi yöne eserse misali bir dış politika izlenmektedir. İçeride ve dışarıda uzun vadeli istikrarlı, güven veren bir politika takip edilmemektedir.
İktidar başarısız oldukça bir nakarat gibi, “Bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesiyle ülkenin gündemini anlık değiştirerek toplumda milliyetçilik duygularını kabartıp sadece hamaset üretiyor.
Bugün Ukrayna’nın buğdayına, Rusya’nın gazına muhtacız, bir taraftan da Avrupa’nın teknolojisine tümüyle bağımlıyız. Hâl böyleyken dört bir yandan ekonomik olarak kuşatılmış bir ülke olarak tutarsız dış politikalarla, günlük hamasi söylemlerle, ona buna savaş tehditleri ile birilerine gözdağı vermekle, iç politikada oy devşirmeye çalışmakla ancak günü kurtarırız. Bunun ne ülkeye ne de bunu yapanlara hiçbir faydası olmaz.
Bugün ülkemizin bulunduğu konumun ve durumun farkına vararak hukukun egemen olduğu, barışçıl bir politika yürütmeliyiz. Üretime ağırlık vererek; ithal eden bir ekonomiden çok üreten ve ihraç eden bir ekonomiye yönelerek gün geçtikçe artan dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız. Mesele sadece kamuoyuna yönelik algı oluşturmaktan ibaret olsaydı ülke ne güzel yönetilirdi. Hiçbir problemimiz kalmaz her şey güllük gülistanlık oluverirdi.