Bürokrasinin çarkları keskin olduğundan ve çıkar endeksli çalıştığından, dişlileri arasına giren herkesi öğütüyor. Nitekim; mazisi sağlam diye bildiğimiz bürokratlar bir şekilde görev aldıktan sonra sisteme-konjonktüre uyum sağlıyor. Tabii ki istisnalar kaide bozmaz.

İmam Gazali; “insan su gibidir, bulunduğu kabın şeklini alır” der. Sağlam, mücahit ve dava sahibi olarak bildiğimiz nice gençlerin ağabeyi örnek şahsiyetlerin belirli mevkilere geldikten sonra bozulduğuna, çizgilerinde sapmalar olduğuna şahit oluyoruz. Dünün mücahitleri bugünün müteahhitleri oluverdiler.

Aslında kendi mahallemizden birilerinin bürokraside önemli mevkilere gelmesine sevinmemiz gerekirken, itiraf etmeliyiz ki her üst atamada eyvah bir abimizi daha kaybettik diye korku ve endişeye kapılmaya başladık.

İşin daha acı yönü ise çoğunlukla bir alt ya da orta dereceli yerlerde kalanlar gerçekten özünü muhafaza etmeye çalışıyorsa da maalesef “eski bizimkiler” tarafından büyük saldırıya uğruyor. Kurumunda çalışan ve kendisinden farklı düşüncelere sahip insanlara karşı saygılı, hoşgörülü, yapıcı, demokrat, toleranslı olurken içinden yetişip çıktığı kesimden insanlara karşı müthiş bir hasmane tavır içerisine giriveriyor.

Merhum Nurettin Topçu’nun dediği gibi: “Bazı arkadaşlarımızın önüne yükselip yukarıya çıksınlar diye merdiven koyuyoruz. Ancak onlar yukarıya çıktıklarında, ‘arkalarından başkası gelmesin’ diye merdiveni de çekip alıyorlar. Kaderin cilvesi; sonra kendileri de merdivenle inmek yerine aşağıya düşüyorlar”

40 yıldır savunduğu davayı; bir müdürlüğe, bir meclis üyeliğine, basit bir danışmanlığa değiştirebiliyor. Gönül verdiği yüce ulvi davasını, geçici/kısa sureli bir menfaat için nasıl satabiliyor. İnsanın aklı havsalası almıyor.

İşte bunun için de bizden olan kimselerin, yani özünü kaybetmemiş, Milli Görüş geleneklerine bağlı, dava sahibi; makamın, menfaatin, paranın ve gücün değiştiremediği şahsiyetler bulundukları yerlerde adeta “içimizdeki İrlandalı, hain, sinsi, casus ajan” muamelesi görüyor.

HASMANE TAVIR, KRALDAN FAZLA KRALCILIK

Bu tür kardeşlerimiz maalesef ki kurumlarında eskiden birlikte yol yürüdükleri arkadaşlarına değil, aksine karşıt görüşteki insanların yönetimi altında çalışmayı, onlarla birlikte olmayı tercih ediyor, kendilerini onlara karşı daha güvende hissediyor.

Bu söylediğimin pek çok ispatlı-şahitli örneği var. Eminim pek çok okur da “benim durumumu anlatıyor” diye alt/üst mevkideki insanlar ne demek istediğimizi çok iyi anlıyordur. Onun için bu tavırlar özellikle de son siyasi tutumlarla birlikte had safhaya çıkmıştır.

Maalesef bürokrasideki insanımız geçmişte başımızda nurcu olmasın da komünist olsun derken bugün AK Partili-Millî Görüşçü olmasın da ateist olsun deme noktasına gelmişse buna sebep olanların bir özeleştiri yapmaları, takkeyi önlerine koyup bir kez daha düşünmeleri ve durumlarını iyice gözden geçirmeleri gerekiyor.

Kraldan fazla kralcı olan, Allah'a değil insana tapınma derecesinde bağlılık gösteren, aklınca-kendince dava peşinde koştuğunu sanan ama gerçekte önce kenarından köşesinden başlayıp sonra adım adım gırtlağına kadar saplandığı durumları hiç görmüyorlar, görmek istemiyorlar.

Bugün, bütün bunlardan sonra kendimize çeki düzen verme zamanı gelmiştir. Bu çarklarda öğütmeyecek ve öğütülmeyecek sağlam dava adamları yetiştirmenin zamanı geldi de geçiyor da. Önümüzdeki dönemde bir yol ayrımına gelindiğinde Saadet’lilerden fersah fersah öte kaçanlar belki kısa bir zaman sonra pişkin bir ‘U’ dönüşüyle “Biz zaten bu kapıdan hiç ayrılmadık ki biz hep buradaydık!” diyecekler. Referans olunması için dil dökecekler, yüz suyu akıtacaklar.

Kimse abartıyor demesin. Eskiden, Gülen grubunun kapısından ayrılmayan “ne güzel hizmet ediyorlar” diye öve öve bitiremeyenlerle bugünlerde o kesime en ağır hakaretleri yapanlar aynı kişiler. Geçmişte en çok onların ekmeğini yiyip, bayrağını sallayanlar olduğu gibi.15 Temmuz öncesi ile sonrasındaki duruşları gibi Türkçe olimpiyatlarında ön safta duranlarla, 15 Temmuz etkinliklerinde ön safta duranların aynı olması” gibi.

KİMİN YÖNETİMİ ALTINDA ÇALIŞMAK İSTERSİNİZ?

Şöhret ve makamın verdiği yetki, insanların gerçek karakterlerini ortaya çıkarıyor. Hani derler ya birinin nasıl karaktere sahip olmasını istiyorsan ona yetki/koltuk/makam vermen yeterlidir diye. Deyim yerindeyse “Para kimseyi değiştirmiyor, var olan kişiliği ortaya çıkarıyor.”

Kaldı ki şu soruları sormadan geçemeyeceğiz; biz bürokraside herhangi bir göreve geldikten sonra, makam odası ve lüks araçlara sahip olmanın ötesinde davamıza bir katkımız oldu mu? Birilerinin ihale alması ya da rant devşirmesine katkı sağlamaktan başka hangi hayırlı hizmete öncülük ettik? Vicdanımızla baş başa kalarak kendimizi muhasebeden geçirmeli, iyi bir özeleştiri yapmalı.

Bürokraside, bu bahsettiğimiz çarka uyum sağlayamayanları, makine dişlileri kısa sürede devre dışı bırakıyor veya pasifize duruma alıyor. Çünkü bunlar uyum sağlamadığından göreve geldikten sonra ya yereldeki bir milletvekili ya da filan bakanlıktaki müsteşar yardımcısıyla bir şekilde tartışma-atışma neticesinde görevden alınmış, azledilmiş, affını istemiş olduğuna zaman zaman şahit oluyoruz. Başta da belirttiğimiz gibi istisnalar var mı? mutlaka vardır. Evrensel değişmez kural olarak istisnalar kaideyi bozmaz. Her durumun münferit bir örneği vardır ama örnek esasa dayanak olamaz.

Unutmayın, makamlar mevkiler de hayat gibi gelip geçicidir. Ne yapacaksanız elinizde fırsat varken hemen yapın. Doç. Dr. Necmettin Çalışkan