Mekke’nin Fethi; İslam tarihinin en önemli olayıdır. Her türlü hakarete, baskıya, zulme ve katliama göğüs gerip inandığı değerler uğruna savaşanların ve sabredenlerin zaferidir.

Fetih, putperestliğin zihinlere ve bedenlere vurduğu prangaların yerle bir olduğu gündür. Konumundan, fakirliğinden, renginden ve cinsiyetinden dolayı insanlıkları hiçe sayılanların fethidir Mekke.

610 yılında Hira Mağarası’nda yankılanan ilahi kelamın, tek kişiyle başlayan mücadelesinin fevc fevc gönüllere nakşedildiği gündür.

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail peygamberlerin bin bir emekle inşa ettikleri tevhidin nişanesi olan Kâbe’nin gerçek sahiplerine, tevhidin elçilerine kavuştuğu gündür.

Bir fetihten öte, rahmet ve adalet bayrağının yükseldiği gündür.

Buruk gönüllere, yaşlı gözlere, umutsuz ve bedbaht ruhlara merhem olduğu gündür.

Renginden dolayı insanlığı hiçe sayılan bir zamanların kölesi Bilal’in “ Allahu Ekber” nidalarıyla müşrik zalimlere meydan okuduğu gündür.

Bugün, sıradan bir günden öte, asra yemin eden ilahi kelamın ve zamanın sahibine olan güvenin sonucu olarak dile getirilen, “Üzülme Allah bizimle beraberdir” tesellisinin, “Allah’ın yardımı, fetih yakındır” ümidinin yeşerdiği ve nusretin tecelli ettiği gündür.

Kelimelerin anlatmakta kifayetsiz kaldığı, bir fetihten öte anlamlar taşıyan Mekke’nin fethedildiği ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe’nin putlardan temizlendiği bu kutlu günü her yıl olduğu gibi bu yıl da anmak ve insanlığın yozlaşmış nefsinin idrakine sunmak, yine Anadolu Gençlik Derneği’ne nasip olmuştur.

SEKÜLER ÇAĞDA FETHİ ANLAMAK

Yeryüzünde kötülüklerin arttığı, içkinin su gibi aktığı, israf ve kumar gibi toplumu ifsat eden davranışların yaşandığı bir zamanda fethedilen Mekke; tarihin bir bakıma tekerrür ettiği ve bugün de benzer durumların olduğu bir zaman dilimini yaşıyor.

Salgının pençesinde, deyim yerindeyse dünyaya ve canlılara yaptığı kötülüklerin bedelini ödeyen insanlığın kendisiyle yüzleşmesi gereken bu günlere denk gelmesi de bir hayli manidardır.

Ebu Cehil’lerin yerini kapitalist sömürgecilerin aldığı, Mekke şehir devletinin azılı bankerlerinin yerini devasa holdinglerin ve bankaların aldığı, Ebu Leheb’lerin yerini de makam ve mevki hırsına yenik düşmüş biçare açgözlülerin aldığı modern dünyanın bezgin ruhlarının aydınlığına vesile olmasını sağlaması bakımından fetih gününü ve ruhunu anlamak önemlidir. Bu itibarla Mekke’nin Fethi, bir son değil bilakis yeni bir dirilişin başlangıcıdır.

Fetih, hızla dünyevileşen, yozlaşan değerleri ile topraklarımıza sirayet eden, gençliğimizi mahveden, sahip olduğumuz ulvî değerlerimizden uzaklaştıran kutlamalara alternatif olmaktan ziyade gerçeği bir şekilde dillendirilerek tarihe not düşülmesinin sağlandığı, bizi biz yapan ilkelerimize sarılma adına önemlidir.

“Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar ile daha sonra harcayıp savaşanlar eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vaat etmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır”[1] ayeti mucibince bu büyük olayın, bugün idraki içerisinde olmak çok anlamlıdır.

MEKKE’NİN FETHİ’NDEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR

Hicretin önemiyle ilgili Hz. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: “Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat cihat ve niyet vardır. Allah yolunda savaşa çağırıldığınız zaman hemen katılın.”[2]

Buna göre, fetihten önce Müslüman olan muhacir şerefine nail olmanın ancak şu üç yolla mümkün olacağı belirtilmektedir:

a. Cihat etmekle,

b. Cihat şuuru ve kararlılığında (niyet) olmakla,

c. Göreve çağrıldığında baş üstüne deyip hemen yerine getirmekle.

Mekke’nin Fethi’ne giden süreçten günümüze çıkarılacak bazı dersler ise;

1. Fetih için “fetih nesli” yani, inanmış yiğit insanlar gereklidir. Çünkü fetihler, tank, top ve tüfekle değil; inanmış ve davasına adanmış kadrolarla yapılır. Kalpler fethedilmeden, beldeler fethedilemez.

2. Peygamberimiz, Mekke’nin Fethi’yle tarihi bir zafer kazanmıştır. Ancak bu zafer onun tevazuundan zerre kadar eksiltmemiş; aksine şükür ve istiğfarına vesile olmuş, alçakgönüllülüğünü daha da artırmıştır.

3. Müezzini Hz. Bilal’e Kâbe’de ezan okutmasıyla; hem ırkçılığa karşı bir duruş ortaya koymuş hem de gücünün zirvesinde iken hakkı haykırmayı öğretmiştir.

4. Kendisine ve ashabına büyük zulümler yapan ve yurdundan çıkaran Mekkelileri Hz. Yusuf’un kardeşlerini affettiği gibi affetmiştir. Liderlik ve büyüklük, kin ve intikam peşinde koşmak değil; bilakis affedici olmaktır.

5. Kimsenin malı-canı talan edilmemiş, bir damla kan dökülmeden “gönüller” fethedilmiştir.

Evet, bugün de Suriyeli kardeşlerimizin aç sefil olduğu, büyük felaketlerin yaşandığı Doğu Türkistan’daki asimilasyonun, Yemen’deki açlığın, Arakan’daki sürgün ve soykırımın, Mısır ve Bangladeş’teki idamların, Gazze ve Kudüs’ün işgalinin ve daha nice vahşetlerin yaşandığı bir döneme şahitlik etmekteyiz.

Bireyler olarak etkimiz sınırlı olsa da heyecanımız büyüktür. Ancak miting, eylem, yardım ve protesto düzenleyebiliyoruz. Herkes gücünün yettiğinden sorumludur. Haydi, vakit, ayağa kalkma vakti!