Havaların ısınmasıyla gündem-ortam da hayli ısınıyor. Belki de ülkenin son yüzyılında izi olan devlet-millet kaynaşmasını sağlayan önemli kuruluşlarından biri olarak bilinen İstanbul Atatürk/Yeşilköy Havalimanının yıkımına başlandı.

Yıkım kamuoyunda çok tartışılıyor. Bazı siyasiler yıkımı önlemek üzere hafriyat alanında eylem yapıyor, basın açıklamasında bulunuyor, yıkımı protesto ediyor. Girişimin Atatürk ismine karşı yapıldığı Cumhuriyetin kazanımlarının yok edildiği gibi herkes kendince bir mazeret uydurma peşinde. İddia sahipleri ne kadar haklı tartışılır. Ancak ortada bir gerçek var ki adeta yangından mal kaçırırcasına bir eylem yapıldığı gayet açık. Rant örgüsünün net bir şekilde göze çarptığı bir durum söz konusu.

Hatta yıkımı savunan iktidar cenahının bütün fertleri bile olayı başka yöne çekmeye çalıştıkları, gezi eylemleriyle bağlantı kurdukları, konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan savunmalar peşinde oldukları görülüyor. Hiç kimse bu yıkımın “hangi akla “hizmet olduğunu konuşamıyor.

YOLCU VE ARAÇ GARANTİLİ HAVAALANLARI VE KÖPRÜLER

Bu dönemde Türkiye'de üretimi itibarsızlaştırarak “hizmet siyaseti” adı altında sunulan, kamunun halka yönelik yaptığı icraatlar; stadyum, köprü, yol ve havaalanları var. Bunlar içerisinde en fazla halka darbe-yük olan yolcu garantili havaalanları ile geçiş garantili köprüler.

Geçtiğimiz hafta Trabzon havaalanının az ötesinde deyim yerinde ise aynı cadde üzerinde “Rize Artvin Havaalanı” yapıldı. Kuş uçmaz kervan geçmez bölgede, orada yaşayan insanların tümünün otomobil kullanması yasaklansa, herkes yalnızca bütün seyahatlerini uçakla yapacak dense bile tamamlayamayacak bir sayı garantisi verilerek açıldı.

Giderayak yapılan iş, hakikaten mide bulandırıcı. Bu gerçekten seçimi kaybetmenin bire bir itirafı mıdır? O işin başka bir tarafı.

FİZİBİLİTESİZ YATIRIMLAR

Yıkımına başlanan Atatürk Havaalanı, dünyanın sayılı havaalanlarından biriydi ve ödüllüydü. Şehir merkezindeki kolay ulaşım yapısı, iş görür, fonksiyonel bir havaalanı olmasına rağmen ne olduysa birdenbire kapatılıp yerine milyar dolarlar harcanarak yeni havaalanı yapıldı.

Bilmeyenler için tekrar edelim, yeni havaalanı olumsuz hava şartlarına, kara ve rüzgâra dayanıklı değil, hemen her fırsatta uçuşlar duruyor. Uzaktan gelen uçaklar için Bulgaristan hava sahası işgal edildiğinden Bulgaristan'a para ödeniyor. Atatürk Havaalanında ise böyle bir durum söz konusu değildi. Her uçağın havadan inebildiği bir havaalanı idi ama sırf yenisini çalıştırabilmek için eskisi feda edildi.

Yatırımlarda kar-zarar hesabı yapılmadığından fizibilitesiz yatırımlar bu tür sonuçlar doğurur. Betona para gömme olarak da nitelenen havaalanı, stadyum ve köprü siyasetinin çöktüğü net bir şekilde ortadadır.

Yıkımın haklı-haksızlığı bir yana ortada bir gerçek var o da “yandaşlar yararlansın diye bu kadar kötü ekonomik tabloda bu kadar iyi durumdaki bir tesis/alanı yok etmek” akıllara ziyandır.

DİPLOMASİDE KARARSIZLIK; BİR AYDA ÜÇ KARAR

Türkiye, son günlerde Rus-Ukrayna Savaşıyla birlikte NATO'ya yeni üye olma talebinde bulunan Finlandiya ve İsveç'in başvuruları ile gündemde.

Türkiye, bir yandan 'Biz bu üyelikleri veto edeceğiz' derken, karşı tarafın da açıklamaları şaşkınlık veriyor.

Finlandiya Cumhurbaşkanı diyor ki; "Türkiye bir ay öncesine kadar bize üye olun derken, önce dur, sonra evet dedi. Sürekli karar değiştiriyor. Yapılan açıklamalar karşısında büyük şaşkınlık içerisindeyim".

Tek elden yönetilen, hedefi, ilkesi olmayan ve plansız ani reflekslerle yönetilen dış siyasette ancak bunlar yaşanır.

Bugün elbette bu iki ülkenin PKK-YPG gibi terör örgütlerine olan tavrı asla kabul edilemez.

Ancak ülkemizin tavrı net olmalı. Bir ay önce bir şey söyleyip, bir ay sonra başka şey söylerseniz, peş peşe karar değiştirirseniz, iç siyasette taraftarlarınıza alkışlatabilirsiniz ama uluslararası arenada alay konusu olursunuz. Plansız ve güvenirliği olmayan manevralar, ancak ülke itibarına zarar verir.

SUNİ GÜNDEMLE GERÇEĞİ ÖRTBAS ÇABASI

Türkiye'nin önemli bir başka gündemi CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na verilen ceza. Verilen karar TCK’ya uygun muydu? değil miydi? Talimatlı mı, hakimlerin özgür idaresiyle verilen ceza mı? Bütün bunların hepsini bir yana bırakalım ilgilileri tartışsın.

Bizim söyleyebileceğimiz şey: 8- 10 yıl önceki atılan bir twitti bugün siyaset yasağı, hapis cezası veriliyorsa bu çok su götürür bir tartışmadır. Bu durumda 15 Temmuz, hatta 17-25 Aralık öncesi iktidar cenahının açılım sürecindeki twitleri FETÖ süreci, Ergenekon twitleri ele alındığında ülke içinden çıkılmaz hale gelir.

Yakın bir gelecekte siz de 10 yıl önce, şunları, şunları söylemiştiniz diye tweet atılır veya gündeme gelirse hiç şaşmamak gerekir.

Verilen kararın hukuki/kanuni olmaktan öte siyasi ve konjonktürel bir ceza olduğu kamuoyunda rahatça dillendiriliyor.

Anlaşılan bütün bunların nedeni ekonomik ve hukuki konulara odaklanılması gerekirken, siyasal ve sosyal gündemlerle halkın oyalandığı, gerçek gündemleri insanların görmesine fırsat verilmediği gerçeğidir. Son günlerde ortaya çıkan “zafer” kazanacağı “ümidi” pompalanan partinin de bir taşeron olduğu, muhalefete karşı desteklendiği bu ortamda bir garnitür malzemesi olduğu da açık seçik ortada.