Günlerdir tüm medya kuruluşları İran sokaklarından canlı yayın yapıyor. Yaşanan süreçte Mahsa Amini isimli bir kadını başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle polisin dövdüğü, ardından karakolda gözaltında iken öldüğü şeklindeki iddiasıyla başlayan protesto süreci tüm İran’ı karıştırmış durumda.
Resmi kaynaklarca basına servis edilen görüntülerden ve yapılan açıklamalardan anlaşıldığına göre Amini daha önce yaşadığı bir rahatsızlık nedeniyle bulunduğu ortamda aniden fenalaşarak ölmüş.
Protestocuların iddialarının aksine resmi makamlar karakolda dövülmediğini ısrarla vurgulamaktadır.
Ekranlardan aktarılanlardan da anlaşıldığı üzere ülke genelinde devam etmekte olan olaylarda kamu araçları tahrip ediliyor, devrim liderlerinin posterleri yakılıyor. Eylemler ülke sınırlarını da aşarak dünyada “kadına yönelik şiddete karşı duruş ve özgürlük” adı altında bir infiale dönüşerek protestolar rejimi tehdit eder noktaya ulaştı. Ülke büyük bir iç çatışmanın eşiğine çekilmeye çalışılıyor.
Bahanesi ne olursa olsun olaylar, bir tür turuncu devrim girişimidir. Bu girişimler ne ilktir ne de son olacaktır. Turuncu devrim, İran’da mütemadiyen denenen bir süreç olarak devam edegelmiştir. İran’da kadın hassasiyeti hayli yüksek bir olgudur. İran’a hassas olduğu konu üzerinden saldırılıyor. Uzaktan bakınca, kadınların ezildiği bir yer algısı olsa da sivil toplum kuruluşlarında ve kamuda güçlü temsil edilmekteler. Mesela şu anda Amerika’da bulunan İranlı muhalefet lideri bile hem de başörtülü bir kadındır. Geçtiğimiz yıllarda da zamları protesto bahanesiyle yine halk sokağa dökülmüştü olaylar bir süre sonra kendiliğinden durdu.
TURUNCU DARBE GİRİŞİMİ
İran’da 1979 devriminin gerekçelerinin ve temel umdelerinin halen geçerliliğini sürdürdüğünü gözden uzak tutmamakla beraber şayet bahsedildiği gibi gözaltı sürecinde bir olumsuzluk yaşanmışsa bunun hesabının sorulması rejimin güvenilirliği ve devamlılığı açısından önemlidir. Fitneye sebep olmadığı, başkasının yaşam alanına müdahale etmediği, şiddet içermediği, değerleri çiğnemediği ve yok etmediği müddetçe özgürlüklerin esas olduğu bilinmelidir.
Dindar ve seküler olarak toplumun ikiye bölünmüş olduğu İran’da homojen bir toplum yapısı oluşturmak kolay değildir. Baskıcı rejim imajı, bazı devletlerin yayılmacılıkla suçlaması, kimisinin de şeriatçı, molla devleti algısı ile -vurun abalıya misali- herkes saldırıda bulunmaktadır. Buna fırsat vermeden gelişen olumsuz olaylara dur demek de yöneticilerin asli görevidir. Suçlu aramak yerine çözüm bulmaya gayret etmek gerekir. Bilinmelidir ki şiddetle çözüm olmaz, şiddet ancak şiddet doğurur.
Dünyanın her tarafında zulüm gören kadınlara yapılanlara sessiz kalanların bunu köpürtmeleri niyetlerinin açık açık ne olduğunu gösteriyor. Irak’ta, Filistin’de ve birçok Müslüman ülkesinde kadınların ve körpecik kız çocuklarının yaşadıkları tacizlere ve dramlara sessiz kalanların konu İran olunca bir anda kadın hakları savunucusu kesilmeleri sadece samimiyetsizliklerinin göstergesidir.
İRAN’DA YAŞANANLARIN SEBEPLERİ
İran’da yaşanan olayların sebepleri incelendiğinde şu hususların etkili olduğu görülecektir.
Birincisi; İran geçtiğimiz hafta Şanghay üyeliğine imza attı. Amerika’nın başını çektiği tek kutuplu dünyaya alternatif oluşturulan Şanghay Beşlisi daha da güçlendi. Böylelikle İran kendisine gelebilecek dış müdahalelere karşı sağlam bir adım atmış oldu.
İkincisi; Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ülkede geniş çaplı yürüttüğü yolsuzlukla mücadele sürecinde başarılı görülüyor. Bu durum ülke içinde ve dışında milli çıkarların aleyhine davranan çevrelerde rahatsızlıklara neden olmuştur.
Üçüncüsü; devrimden beri Amerikan ambargosuyla karşı karşıya bulunan İran; dişli, direnişi güçlü bir ülke olarak boyun eğmeden Amerika’nın karşısında 40 yıldır mücadelesini sürdürüyor.
Dördüncüsü; nükleer görüşmelerde İran’ın geri adım atmadığı, duruşundan taviz vermediği, buna karşılık batılıların bundan rahatsız oldukları, sonucunda da bu tarz halk ayaklanmalarına ve darbe girişimlerine destek verdikleri anlaşılıyor.
Beşincisi ve en önemlisi de dünyada Siyonizm’e karşı direnen tek ülke net olarak İran’dır. İsrail’e karşı Filistin mücadelesinde dünyada açıktan destek veren ülke özelliğini koruyor. Lübnan’daki direniş gruplarına katkı sağlıyor. Bu nedenle Siyonizm’in karşısındaki büyük kalenin direnişi olarak görülebilir.
Sonuç olarak hataları olsa da İran’ı insafsızca eleştirmek, Batı’nın tezgâhıdır. Bugün İran karıştırılmaya çalışılıyor. Milli Görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın tarihi uyarısından belirttiği gibi Suriye’den sonra hedef İran ve Türkiye’dir. İran’ın yaptıklarının doğru olduğu, baskıcı ortamın devam etmesinin gerektiği gibi bir fikri savunmuyoruz. Ancak burada gezi sürecinde zihinlerimize kazınan bir cümleden mülhem ifadeyi tekrar etmek isterim. “Mesele başörtüsü değil, sen halen anlamadın mı?” İran’a her fırsatta yapılan saldırılar bu çerçevede değerlendirilmelidir.