Sınır vilayetimiz Hatay'dan Kıbrıs'a Deniz Otobüsleri (HADO) seferleri başladı. Bu çerçevede Hatay Büyükşehir Belediyesi'nin davetlisi olarak siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütü yöneticileri, bölgeye özgü Medeniyetler Korusu ve Kıbrıs Gazilerinden oluşan bir grup ile ilk seferle Girne limanına demirledik.

Seminerler, müşteri ziyaretleri, fuar, ihracatçı birlikleri gibi yarı resmi-sivil pek çok Kıbrıs seferimiz olmasına rağmen bu seyahatimiz biraz da duygusal yönüyle farklı oldu.

Kıbrıs'ta geçmişten günümüze büyük değişiklikler olduğunu söylemek zor. Sade bakışla gözlem aktarmak gerekirse, ada sakinliği hayata da yansıyor. Geçmişte dengede olan nüfus şimdilerde 382 bin, Rum kesimi ise 800 bine ulaşmış durumda.

Kıbrıs’ta, ülkenin en büyük gelir kapısını; Türk askeri, üniversite öğrencileri, kumarhaneler ve turizme dayalı oteller oluşturmaktadır.

Başta Pakistan ve Filipin olmak üzere Asyalı ve Türk işçilerin yoğun çalıştığı bir yer olarak göze çarpıyor. Yerliler “burada iş imkânı yok, güvenliğimiz-geleceğimiz tehlikede, iş-istihdam imkânı sınırlı” diyerek Türkiye’ye göçmüş. Diğer yandan da Türkiye’de istihdam sorunu olduğundan, işsiz insanlar da özellikle 1990’lı yıllardan sonra çok yoğun bir şekilde Kıbrıs’a göçmüşler. İçerisi dışarıya kaçarken, dışardan da mecburen buraya geliniyor. Bu da ironik bir durum, ilginç bir tezat.

Kıbrıs’ın sorunları aslında alışkın olduklarımızdan çok farklı değil. Mesela, nüfus planlaması. Eskiden 7-8 çocuklu aileler varken, şimdi gençlerin çocuk yapmadığından şikayetçiler.

Toplum düzenini en fazla sosyal medyanın bozduğunu, son yıllarda evlenenlerin birbirleriyle internette tanışıp sonra ayrıldıklarından dertliler.

Seküler yaşamın yükselmesine rağmen Kıbrıs halkı birlikte yaşama kültürünü içselleştirmiş görünüyor. Farklı dini görüşlere ve yaşam tarzına rağmen insanlar barış içerisinde yaşamaya devam ediyor. Halkın dini hassasiyetlere saygısı izlenimi hissediliyor. Turizm sektöründe dahi bunu görmek mümkün.

KIBRIS’TA FEDERASYON ve ANNAN PLANI

Organizasyon gayet başarılı idi. Zaten Kıbrıs cephesindeki karşılama ve yetkililerin ilgisinden konunun önemi daha iyi anlaşılıyordu. Program çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar, Cumhuriyet Meclis Başkanı Sayın Zorlu Töre, Ulaştırma bakanı ve diğer yetkililerle görüşmeler gerçekleşti. Gayet sıcak geçen karşılamadaki verilen mesajlar da samimiyeti gösterir nitelikteydi.

Uzun yıllardır zihnimizde kalan KKTC’li devlet adamlarıyla görüşmelerdeki gündem; ülkenin yapısı, barış planı, federasyon, çözüm ve anavatan vurgusu gibi konularına odaklanır. Nitekim yine öyle oldu.

Genelde serdedilen görüşlerden ortaya çıkan; Türkiye'deki duruşumuzun ne kadar haklı olduğunu tesciller vaziyette. Aynı merhum Necmettin Erbakan Hoca’nın söylediği, “Annan Planı’na biz “EVET” dedik, onların “HAYIR” demesi bize Allah’ın bir lütfu oldu” ifadesinin haklılığı oradaki ekabir takımda aynen telaffuz ediliyor. Zihnime kaydettiğim şu cümleler de durumu özetler:

“Eğer Rum kesimi, azgınlıkla, aç gözlülük yapıp mevcuttan daha fazlasını istemiyor olsalardı şimdiye biz yok olmuştuk. Kıl payı kurtulduk diyebiliriz” ifadesi Sayın Zorlu’ya ait.

“Avrupa Birliğine giriş de bizim için çözüm değil. Çünkü federasyon olursak Rum kesiminin mali imkanları daha fazla olduğu için ekonomik yönden bizi kontrol altına almaları, yerlerimizi satın almaları ve böylece bizi yok etmeleri gayet mümkün görünüyor.

Kıbrıs’ta federasyona benzer bir çözüm asla mümkün değil. Geçmişte 1959-1960’lı yıllarda bunu denedik. Kıbrıs’a barış 1974 yılında gelmiştir.

Rum kesiminin hedefindeki Enosis (adaların tümüyle Yunanistan'a bağlanması) hayali, federasyonun asla mümkün olmayacağını ve tek çözümün iki devletli yapıyla olacağını göstermektedir. Akdeniz'in adım adım bir Rum adası haline gelme çabası bitmeyen acı bir gerçektir.”

1974 Kıbrıs Barış Harekâtından bu yana geçen neredeyse 50 yıldır savaşın bitmiş olmasına rağmen süren belirsizlik ortamı ve aleyhteki gelişmeler geleceğe yönelik umutları azaltıyor. Bu durum sorumluluk sahibi devlet yöneticilerini doğal olarak tedirgin ediyor.

KKTC’NİN GELECEĞİ VE TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ

Yeri gelmişken bir hakkı teslim etmek üzere; KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Zorlu Töre'nin çok önemli bir devlet adamı olduğunu, konulara vukufiyetini, meselelere müspet yaklaşımını, milli hususlarda engin tecrübeye sahip olduğu ve tribünlere oynamaktan ziyade makul çözümler peşinde olduğunu belirtmek gerekir.

Şu ifadeler de ona ait; “Akdeniz’in Yunan adası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” dese de aynı zamanda “Ya istiklâl ya ölüm” dediği, 'Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır' sözleri de unutulmamalıdır. Ayrıca nasıl ki İsrail ile Filistin'in, Azerbaycan’la Ermenistan'ın tek devlet olması mümkün değil ise Kıbrıs'ta da hiçbir şekilde Rumlar’la tek devletin mümkün olmayacağı görülmelidir.

Sayın Zorlu Töre, kurucu cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş'ın "Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın, düşüncelerin de bir ileri bir geri adımlar atmayacaksın. Her dönemin adamı değil, her dönem adam olacaksın" sözlerinin yazılı olduğu bir tablo hediye etti. Mesajın içeriği gayet açık kanaatindeyiz.

Evet, Sayın Töre'nin sözlerinden not aldığım bir başka cümle: "Yunan fanatizmi bize güç veriyor” ifadesi oldu. Annan Planı’na bize rağmen Rumlar iyi ki “hayır” dedi. Aslında bu tercihlerinden ötürü Rumların heykelini dikmeliyiz. Annan Planı kabul edilseydi her yere Rumlar yerleşecekti. Bugün 'Mavi Vatan' diye ortada bir iddia kalmayacak, doğalgaz arama çalışmaları dahi yapılamayacaktı.

Özetle bütün problem; huzur, güven ve gelecek kaygısı. Anavatana bağlılık, Rum ve Yunanlılarla barış olamayacağı, bu gidişle Akdeniz’in tamamen ‘Yunan Gölü’ haline getirmeye çalıştıkları, tehlikesini ısrarla dile getiriyorlar.

Sorunlar birbirinden bağımsız değil, yavru vatan Kıbrıs da bizimle aynı problemlerle boğuşuyor. Netice itibariyle Kıbrıs halkı Türkiye'den maddi manevi destek bekliyor. Kıbrıs'ın barış adası olması, Türkiye için de bir güvencedir. Adaya sahip çıkmak Türkiye’nin İzmir-Hatay ekseninden öte yok olmasını önleyecektir. Kıbrıs, Kıbrıs’tan ibaret değildir. Akdeniz tümüyle elimizden gitmeden, Kıbrıs'a sahip çıkılmalıdır.