Büyük umutlarla iktidara gelen İslamcı muhafazakâr düşünce, 20 yıla yakın bir süre sonunda tükenmişlik sendromuna girmiş görünüyor.

Bu tükenme ve savrulma yalnızca kendilerini değil hem temsil ettikleri kitleleri hem de ülkenin tümünü etkiliyor.

Takip ediyorsunuz, günlerdir sosyal medya akla ziyan iddialarla sarsılıyor ve kaynıyor. Kamuoyunda bilinen pek çok kimse hakkında ortaya atılan iddia, itham ve itiraflar çok ciddi ve derin konuları içeriyor.

Haftalardır her geçen gün; gemi, otel, uyuşturucu, rota, silah, rüşvet, kamu gücü, kişisel çıkar, çökmek, kara para ve istismar gibi uzayıp giden ifadelerin geçtiği cümleler duyuyoruz. İçinde gazeteci, siyasetçi ve mafya geçen cümleler sıradanlaştı.

Tabi ki söylenenlerin doğru olup-olmadığını bilmiyoruz. Buna bağımsız mahkemeler karar verebilir.

Ancak suçlananların iddialara sessiz kalması veya ortaya koyduğu savunmalar kamuoyunu pek tatmin etmiş görünmüyor.

Her Pazar merakla beklenen ve korku filmi serisine dönmüş olan videoların sonu gelmiyor. Değil ki yayınlanan kaset; kasete dair yapılan yorumların yapıldığı programların bile izlenme oranı milyonlarla ifade ediliyor.

Ülkede geleneksel “Pazar sabahı yayınlarını yorumlama sektörü” oluştu. Artık ana akım medyadan daha çok izlenen, aboneleri yüzbinleri hatta milyonları bulan “bir kamera bir tripot” analizcisi youtube yorumcuları var. Ortaya atılan iddialarla ilgili susuldukça ve her geçen gün bazı iddiaların aslı-astarı olduğu ortaya çıktıkça, tümünün doğruluğuna dair kanaatler oluşuyor.

MUHATAPLAR VE MUHALEFET

Bütün bunlar olurken önümüzde izah edilmeyi bekleyen iki durum var. İlki suçlamaların muhataplarının ve destekçilerin tavrı. Tek kelimeyle kafalarını kuma gömmüş durumdalar.

İddiaların gerçek olup-olmadığına yönelik söz söylemek yerine, bunu söyleyenin konumuna ve geçmişine odaklanıyorlar veya insanların oraya bakmasını istiyorlar. Peki bunların ne kadarı doğru sorusunun cevabı yok.

Toplumun bu ithamların yanlış olduğunu anlamasını sağlayacak deliller ve belgeler acilen ortaya konmalı, izahat getirilmelidir.

Yoksa anketlere de yansıdığı gibi kamuoyu büyük ölçüde bu suçlamaların doğru olduğuna inanma eğilimine girmiş görünüyor. Esasen insanlar sansasyonel olana inanmaya daha yatkındır, nitekim vaki de budur.

İkinci olarak gelelim muhalefet cephesine. Bu konuda işler gerçekten zor. Hükümet tarafından mafya liderinin sözlerinin peşine düşmekle, halk tarafından da cılız kalmakla, seslerini daha yüksek çıkarmamakla suçlanıyorlar.

Aslında olay, hiç de görüldüğü gibi değil. Muhalefet cidden hiçbir şey yapmıyor mu? Kuşkusuz yıllardır, yaşadığımız savrulmayı insanlara anlatmaya çalışıyorlar.

Yolsuzluk, usulsüzlük, hukuksuzluk, liyakatsizlik, ahlaki çöküntü, ekonomik buhran vb. iddialar sürekli gündemdeydi.

Dış politikadaki derin başarısızlık, yanlış tercihler ve tehlikeli oluşumlarla iş tutulduğu, sürdürülen politikanın ülkeye faydasının olmadığı, bölgeye huzur getirmeyeceği eleştirileri yıllarca yapıldı.

Merkez Bankası döviz rezervleriyle ilgili aylarca soruldu, pankartlar asıldı. Ama doyurucu ikna edici açıklama yapmak yerine vinçlerle pankartları indirme çabasına girildi.

750 milyonluk kredinin geri ödenmemesi ile ilgili suçlama daha çok dikkat çekti. Çünkü onu seslendiren, daha etkiliydi bu toplumda.

Muhalefet benzer pek çok iddiayı gündeme getirdi ama kimsenin dikkatini çekmedi. Aksine yalancılıkla itham edildi. Hatta bazılarına iftiradan değil sırrı ifşa etmekten ve makama hakaretten cezalar verildi. Troller ve havuz medyasının bütün köşelerini tutan tetikçilerle bu sesin gür çıkması engellendi. Hakkı söyleyenler, terörle iş birliği yapmakla suçlandı.

Pek çok kurum ve şahısla ilgili usulsüzlüklerin yapıldığına dair delillerle ortaya konan iddialardan kimse rahatsız olmadı. Aksine “bunlar olağan şeyler herkes yapıyor” gibi saçma bir savunmayla geçiştirildi.

Tek problem, muhalefetin racon kesmeyi bilmemesi, ya da mafya kadar kendini özgür ve güvende hissetmemesi miydi acaba? Bu da kamuoyunun ayıbı olsa gerek…