Bugünlerde hızlı ve yoğun bir gündem trafiği yaşıyoruz. Her Pazar sabah yayınlanacak kasetleri bekleyip hafta boyu onun yorumlarıyla meşgul oluyordu ülke.
Acaba bu hafta hangi konular gündemde diye beklerken, geçen Pazar yürekler ağza geldi. Sonrasında video yerine iş, sosyal medya/twitter mesajlarına döndü. Şimdi her dakika kimin ipliği pazara çıkacak, onu bekliyoruz.
Bu arada ilginç hadiseler de yaşanıyor. Bir organize suç örgütü lideri olmasıyla tanınan birinin sosyoloji, felsefe, tarih, din, tasavvuf ve ahlak dersleri verdiği döneme şahidiz. Hakikaten sözlerinin arasında çok ince mesajlar veriyor.
Cümle aralarına serpiştirilmiş pek çok dikkat çekici mesaj arasında mealen “Eğer sağcılar-milliyetçiler “ezan-bayrak, vatan ve dava” edebiyatı yapıyorsa; solcular, “temiz eller” diyorsa bilin ki arkada bir şeyler dönüyor.”
Mahalle baskısıyla çekinip söyleyemediği cümleyi biz tamamlayalım. Solcular arasında “Atatürk ilkeleri çiğneniyor, laiklik elden gidiyor, irtica hortluyor vs.” gündemdeyse bilin ki ülkede bazı şeyler yolunda gitmiyor, kamufleme argümanlara ihtiyaç duyuluyor ve gündem değiştiriliyor demektir.
Konu sosyal medya mesajlarına gelmişken belirtelim ki; bu mecranın kullanımında çok dikkatli olunmalıdır. Hele de iç bünyede kalması gereken konuların müzakeresinde ve tabana yönelik hitapta asla iletişim aracı olmamalıdır. Çünkü temel esaslarımızda “fitneye mahal vermemek ve problemleri ulu orta konuşmamak” uzun yıllardır öğretildi.
Ülkenin bu kadar çok savrulduğu, herkesin foyalarının çarşaf çarşaf ortaya döküldüğü bir dönemde gündemi değiştirmeye yönelik girişimlere mahal vermek bir yana, engel olmak gerekir.
Her dava sahibi insanın zihninde şu sorular olmalı: Biz kimiz, niçin varız, kimlerle aynı çizgideyiz? Hakikaten aramızda sadece ince çizgi, nüans/fark var diye düşünülüyorsa o zaman daha kendimizi kimseye, hatta kendimize bile anlatamamışız, yanlış yerde duruyoruz demektir.
Değerleri altüst eden İslam âleminin kan gövdesine dönmesine zemin hazırlayanlarla, adeta deizm adı altında yeni bir din türemesine neden olunan bir yapıyla gerçekten biz aynı mıyız?
Günceli konuşurken geçmişi de değerlendirmeliyiz. Hakikaten siyasette ılımlı dile çok ihtiyacımız var.
Ne var ki siyasetin dili, günün konjonktürüne uyum sağlamak zorunda kalıyor çoğu zaman. Belki de o gün kitleleri etkileyen dilin, bugün faydadan çok zararının olduğu hesap edilerek günümüz atmosferine uygun hale getirilmeli ve değiştirilmelidir.
Özeleştiri yaparak şapkayı önümüze koyup düşünmeli, söylediklerimize önce kendimiz inanmalı ve uygulamalıyız.
Eğer camiamızla ilgili bir konu gündemdeyse, yetkili kurullar, esaslarımız usulünce toplanır, gerekli kararları alır, gereği yapılır, kamuoyuna el birliğiyle deklare edilir.
Dışarıdan el ovuşturup bekleyenler ve özellikle mücadele içerisinde olduğumuz insanların alkışlayarak karşıladığı bir durumun neye hizmet ettiğini mantık çerçevesinde anlayabiliriz. Temel esaslar her zaman bağlayıcı olmalı. Ayrıca temsil noktasındaki bir kurum ve şahsiyete üstenci bir yaklaşımla kamuoyu önünde ayar vermek de sağlıklı olmasa gerektir.
Başa dönecek olursak; organize suç örgütü iddiasıyla suçlanan birinden ahlak öğrenmek bir toplumun düşeceği en alt seviye olmalı!
Toplum bir noktaya bu kadar kanalize olmuşken ve suçlananlar can havliyle gündemi saptırmaya çalışırken buna -farkında olmadan- maşa olmak ne kadar doğru olabilir?
Ve tabi gündemimiz ülkenin yaşadığı ahlaki ve idari erozyon olması gerekirken, neye hizmet ettiği belli olmayan çıkışların son bulması gerekir.
Son söz; bugüne kadar cazip fırsat ve teklifleri elinin tersiyle itmiş, en yakın çevresiyle idealleri uğruna ters düşmüş, büyük fedakârlıklarla ve kahramanca davası uğruna mücadele etmiş tabanı, iki arada bir derede bırakmak, kime-neye hizmet eder?