Gençlerin marjinalleşme ve şiddet eğitimlerinin nedenlerine, bunun önüne geçilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'de gençlerde marjinalleşme hareketlerinin yaygınlaşmasıyla Batı Avrupa ve ABD'deki benzerlerinin paralellik gösterdiğini söyledi.
Marjinalleşmenin hem kültürel hem de ekonomik boyutları olduğuna değinen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Türkiye modernleştikçe, kentleştikçe, bireycilik ön plana çıktıkça, aile ve toplum denetimi zayıfladıkça, özellikle genç ve ergen bireyler üzerinde marjinalleşmeye doğru gidiliyor. Diğer taraftan tüketim kültürünün artmasıyla 'Tüket, daha fazla harca, hayattan daha fazla haz al.' gibi birtakım dürtüler pompalandıkça gençler toplumun dışına doğru gidiyorlar. Çünkü bir tarafta kontrol yok, bir taraftan da bir sürü baskı var ama karşılığında bunu yapabilecekleri kaynaklar yeterli değil. Bunların sonucu olarak da gençler gitgide toplumdan kendilerini geriye çekiyorlar, toplumun gelenek, görenek, normlarından uzaklaşıp kendilerine göre birtakım alt ya da karşı kültürler oluşturup toplumla bir şekilde çatışma içine giriyorlar. Toplumun arzulamadığı davranış biçimlerini sergiliyorlar. Yasaların yasakladığı birtakım maddeleri kullanma eğilimi içine giriyorlar ya da şiddet olgusunun sarmalında kendilerini buluyorlar."
Prof. Dr. Erdoğan, sosyal medya mecralarında da bu durumu destekleyen mekanizmaların bulunduğuna işaret ederek, algoritmalar yoluyla veya marjinal grupların içindeki "yankı odaları" diye tabir edilen yöntemle gençlerin birbirlerini dolduruşa getirmelerinin, suç örgütlerinin de bunlar üzerinden gençlere baskı yapmalarının, onları uyuşturucu kullanımına ve şiddete yönlendirmelerinin de gençleri marjinalleştirdiğini anlattı.
"Kendilerini değerli hissetmeleri sağlanarak izole olmaları engellenebilir"
Gençlerin ekonomik nedenlerden dolayı sosyal aktivitelerinin kısıtlandığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ne yapıyor, odasının içine çekiliyor. İnternette saatlerce vakit harcıyor. Nerelere girdiği, çıktığı belli değil. Can sıkıntısı ve birtakım aktiviteleri yapamamanın verdiği hırsla topluma karşı düşmanlık hissederek bu sefer suç çetelerinin, örgütlerinin ya da suça eğilimli grupların içinde kendini göstermeye başlıyorlar. Orada kendini değerli ve önemli hissetmeye başlıyorlar. Bundan haz alıyorlar. İşte bunları engellemek için hem ekonomik hem kültürel hem sosyal olarak toplumla kaynaşmaları gerekiyor ki mümkün olduğunca buralardan uzaklaşalım."
Prof. Dr. Erdoğan, işin hukuki boyutunun da olduğunu, bu tip suç organizasyonlarının, algoritmaların yasalar tarafından denetim altına alınması, platformlar üzerinde hukuki baskıların uygulanması gerektiğini ancak yasak ve önlemlerle bir yere kadar çözüm bulunabileceğini, esas mevzunun gençleri bu bataklığa ve suça yönelten sosyoekonomik yapıyı ve ekolojik çevreyi değiştirmek olduğunu söyledi.
Tüm bunların önüne geçilmesi için ekonomik olarak da ortalama bir eşitliğin sağlanmasının bu kişilerde olumlu duygular yaratacağını ve sosyal hayatın içine katılımlarını sağlayacağını vurgulayan Erdoğan, "Gençlere olumlu rol modellerin ön plana çıkarılması gerekir. Gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri, topluma fayda gösterebilecekleri sosyal aktivitelerin, gönüllülük faaliyetlerinin içinde yer almaları önemli." diye konuştu.
Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği, dijital okuryazarlıkla ilgili derslerin artırılması, suçla ilgili farkındalık çalışmalarının yoğunlaştırılmasının öneminin altını çizen Erdoğan, "Gençler hep geleceğimiz diyoruz ama gençler aslında bugünümüz. Onların kendilerini değerli hissetmeleri sağlanarak izole olmaları engellenebilir. İnternet ya da suç örgütlerinin içinde yer almaktansa topluma faydalı bireyler olarak hizmet etmelerini sağlayacak politikaları bu şekilde gerçekleştirebiliriz." ifadelerini kullandı.
"Gençler gerçeklikle sanal hayat arasında sanrıyı karıştırmaya başlıyor"
Prof. Dr. Barış Erdoğan, gençlerin suç işleme oranlarıyla ilgili istatistiklerin son yıllarda dalgalı seyir izlediğini, bazı yıllar arttığını, bazı yıllar azaldığını, özellikle Kovid-19 salgını döneminde azalan suç işleme oranlarının hem Türkiye'de hem de ABD'de de tekrardan bir artış eğilimine girdiğini kaydetti.
Suç şekillerinin de değişmeye başladığına, yaralama olayları, bedene ve cana kastetme oranlarının arttığını aktaran Erdoğan, bunun toplumlarda ateşli silahlara kolay erişimin artmasıyla yakın ilişkili olduğunu bildirdi.
Erdoğan, sosyal medya platformlarına da işaret ederek, "Birtakım platformlarda yayınlanan aşırı şiddet içeren filmlerin, dizilerin, oyunların gündeme gelmesi, bunların popülerleştirilmesi, gençler açısından şiddeti çok sıradanlaştırıyor hatta şiddeti bir oyun haline getiriyor. Yani öyle gençler var ki eline silah almış, ölüme göğsünü açmış gidiyor. Ya bu bir oyun değil, bu gerçek hayat ama sürekli olarak bu oyun ve sanal alemin ya da filmlerin içinde yer alan gençler gerçeklikle sanal hayat arasında sanrıyı karıştırmaya başlıyorlar ve şiddete çok daha kolay erişiyorlar." değerlendirmesini yaptı.
Geçen dönemlerde sokakta şiddet ve suç işleyenlerin bunu kendilerine göre ahlaki ya da ideolojik nedenlerle meşrulaştırmaya çalıştıklarını aktaran Erdoğan, gençlerde şiddetin çoğunlukla haz almaya yönelik uygulandığını, hiçbir meşrulaştırma ihtiyacı duyulmadan yapıldığını söyledi.
Bunun arkasında da çeşitli nedenlerin olduğunu ifade eden Erdoğan, "Son yıllarda dünyada bu ekonomik krizler, pandemi gibi süreçler nedeniyle gençlerin geleceğe yönelik umutları bayağı bir zayıfladı. Geleceğe yönelik umudunuz azaldıkça bugünün anını, hazzını yaşamak istersiniz. Ama bugün yaşayacakları hazza da ulaşabilecekleri imkanlar oldukça sınırlı olduğundan bunu suç işleyerek, şiddet eylemleri göstererek yapıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Erdoğan, ABD'nin özellikle okul saldırıları konusunda dünyanın diğer ülkelerinden ayrıştığını, burada ateşli silahlara erişimin çok kolay olduğunu, bunun da suç işleme ihtimalini artırdığını söyledi.
Türkiye'de de birtakım yasal prosedürler olmasına rağmen son yıllarda kaçak yollardan ateşli silahlara erişimin arttığını dile getiren Erdoğan, "Şu anki 18 yaş altı suçluların yaklaşık yüzde 40'ının yaralama, bıçaklı saldırı ya da silahlı saldırı nedeniyle olması, Türkiye'de de gençlerin yaralama şiddet olaylarının Amerika'ya doğru yavaş yavaş benzediğini bize gösteriyor. Türkiye'de gençler, taklit teorileri dediğimiz teoriler çerçevesinde oradakilere bakarak benzer şekilde suçlar işliyorlar. Kadınlara yönelik ve sanal ortamda işlenen suçlara baktığımızda zamanla benzerliklerin olduğunu görüyoruz." ifadelerini kullandı.
"Biyolojik, psikososyal ve sosyoekonomik faktörler şiddete eğilimi etkiliyor"
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Uzman Klinik Psikolog Aybeniz Yıldırım ise şiddete eğilimin önlenmesi için henüz çocukluk döneminden itibaren davranışların gözlemlenmesi, sorun çözme yöntemlerinin etkili bir şekilde kullanılması, iletişimin güçlendirilmesi ve aile iletişiminin farkına varılması gerektiğini belirtti.
Ergenlik sürecinde çocukların sonunu düşünmeden an odaklı bazı faaliyetlerde bulunduklarını, şiddeti kendini kabul ettirme ve üstünlük çabası olarak gördüklerini aktaran Yıldırım, ABD'de olduğu gibi Türkiye'de de şiddet olaylarının arttığını, bunun konuşulamayan şeylerin davranışsal olarak ortaya çıkmasından kaynaklandığını, bu yüzden şiddetin kökeninin fark edilmesinin önemli olduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Yıldırım, şiddete meyilli olmanın nedenlerini araştırılırken birden çok faktörden bahsedilebileceğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"Yapılan araştırmalarda şiddet eğiliminin aslında biyolojik faktörlerden oldukça etkilendiği söz edilmiştir. Bunun yanı sıra psikososyal, sosyoekonomik ve psikiyatrik faktörlerden bahsedebiliriz. Sosyal faktörlerin başında gelişimsel faktörler geliyor. Gelişim döneminde şiddete tanık olan ve maruz kalan çocuklar yetişkinlik döneminde şiddet uygulayan bireyler olabiliyorlar. Şiddetin sıkça kullanıldığı ortamlarda yaşayan çocukların bundan etkilendiği ve sorun çözme noktalarında yine şiddeti kullandıklarını görebiliyoruz. İnsanlar ekonomik düzey bakımından zorlanmalar yaşadığında, ağır yoksulluk koşullarında ya da ekonomik eşitsizlik gibi faktörlerden etkilendiğinde bu sorun çözme yöntemlerini etkiliyor ve daha fazla şiddete meyilli olarak sorun çözmeye çalışıyorlar. Yine önemli bir faktör olarak aile yapısındaki bozulmalar, eşitsizlikler saldırgan davranışları etkiliyor. Bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda şiddete meyilli olduğunu gördüğümüz hasta grupları olabiliyor. Örneğin travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişilerde, 'borderline', 'paranoid' ya da 'antisosyal kişilik bozuklukları'nda özellikle şiddete eğilim olduğunu söyleyebiliriz."