Ülkemizin ekonomik açıdan büyük bir kriz içerisinde olduğu açık ve bilinen bir vakıa. Özellikle son yapılan elektrik, doğal gaz ve sık sık yapılan akaryakıt zamları, iktidar destekçisi trol taraftarını bile çileden çıkardı. Son uygulamalar birçok sosyal medya kullanıcısı tarafından eleştirildi. Hatta bu zamların geri alınması istendi.

“Ekonomimiz, Temmuz ayında şahlanışa geçecek” “Almanya bizi kıskanıyor” açıklamalarının gölgesinde zamların gelmesi, iyiden iyiye ekonomik durumu kötü olan vatandaşlarımıza ağır bir darbe vurmuştur. İşsizlik ülke tarihinde zirvelere doğru yol almaktadır. Geçim sıkıntısının intiharlara sebep olduğu dönemleri yaşamaktayız.

Tabi sıkıntılar hemen her kesimde bir şeklide varlığını hissettiriyor. Mesela kamu çalışanlarının toplu sözleşme gereği alacakları ikinci altı aylık maaş artışları da büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu.

Açıklanan zam oranına eklenmesi beklenen enflasyon artışı çarşı-pazarda, bakkal-markette yer alan ürünlerin artışlarına oranla devede kulak kaldı.

Maaş artışları, hemen her hengâmede üst düzey yöneticilerinin değişimine şahit olduğumuz TÜİK’in verilerinde açıklanan zamların ve enflasyon rakamlarının bile gerisinde kaldı.

Artık ülkede “orta direk” dediğimiz kesim hızla fakirleşmeye ve yok olmaya doğru gidiyor. Yani Temmuz ayı ülkenin “şaha kalkışı” değil dibe batışı oluyor.

Temmuzun ortasında dahi sebze ve meyve fiyatlarının vatandaşın cebini yakması yaz sıcaklığının kış aylarında da cepleri yakacağının bir göstergesidir.

OYNAK EKONOMİ YÖNETİMİ VE ZAMLAR

Ülkede ekonominin kim tarafından nasıl yönetildiği ve ekonomik problemlerle ilgili herhangi bir iyileşme planının olup-olmadığı kimsenin gündeminde değil. Hem böyle bir iyileşme beklentisi olmadığından hem de tüm ülke, sosyal medya üzerinden açıklanacak ifşaatları(!) gözlüyor da ondan. “Acaba bu sefer sıra kime gelecek?” diye heyecanla bekleniyor.

Özerk olmasıyla bilinen Merkez Bankası yönetiminin sık sık değiştirilmesiyle oyuncağa çevrildiği, denetim mekanizması olarak Sayıştay makamının görevini rahatlıkla yapamadığı, yaptığında da raporlarının ve rakamlarının şeffaflıktan uzak olduğu, sanayide, tarımda ve hayvancılıkta üretim kanallarının tıkandığı bir ortamda genel refahın artışından söz etmek saflık olur.

Son süreçte vatandaşın faturalarla belinin iyice büküldüğü açıkça görülüyor. Doğal gaz kaynaklarının bulunduğunu büyük sevinç gösterileriyle, bayram havasında ilan eden iktidarın bunun üstüne doğal gaza yüksek oranlarda ve defalarca zam yapması “pes” dedirtiyor.

KAYNAKLARIMIZIN KULLANIMI VE UYARILARA YAKLAŞIM

Hele de bütün bunların üstüne bir yandan şatafatın, siyah renkli araçlarla dizili konvoyların, kışlık ve yazlık sarayların kamuoyuna ifşa edilmesi diğer yandan da içinde ihale, rant, peşkeş ve çökme gibi kelimelerin geçtiği cümleleri işitmek, kamuoyunda ve iktidara gönül veren kitlede ciddi rahatsızlıklara neden oluyor.

Bütün bunlarla birlikte çöpten yemek toplayan insanların görüntüleri, işsizlikten perişan olanların hali ve imkânsızlıklar sonucu kahrolan ailelerin dramları sosyal medyada dolaşıyor. Ve her şey milletin gözünün önünde gerçekleşiyor.

Doğal kaynakları, genç nüfusu, potansiyel imkanları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve stratejik konumuyla şaha kalkabilecek bir ülkenin, “kumaşı bizden” olanların elinde telef olması da açıkçası herkesi üzüyor. Bu durum kaçının umurunda ki! O da ayrı bir mesele.

Bununla birlikte hiçbir uyarıya kulak asmamaları, kendilerini kardeşçe uyaranları düşmanlıkla itham etmeleri, problemlerin üstesinden gelmek gibi bir dertlerinin ve samimiyetlerinin olmadığını gösteriyor.

Bu süreçte zat-ı devletleri neyle meşguldü derseniz; akıllarınca daha düne kadar çeşitli gerekçelerle yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen “FETÖ, DEAŞ vs. sızmaları olmasın diye mülakatlar” koymakla! Baba ocağında ne öğrendilerse tam tersini yapmak, bilinçli tercihleri midir? Yoksa akıl tutulması mıdır? bilmiyoruz.

Bütün bu tablonun altında ezilen vatandaşın gelecek seçimlerde nasıl bir tavır takınacağının da fazla bir önemi yok artık. “Ba’de harabi’l-Basra”