Türkiye’de siyasiler din istismarının kaynağıdır. Bu durum, sosyalist partiler dışında bütün partiler için geçerlidir. CHP ve İyi Parti Enes Kara olayını sıradanlaştırıp geçiştirdiler. Ama bu olayın kendisinden ziyade işaret ettiği bir toplumsal problemi var, o atlandı. Hepsi seçimlerde oy oranı yüzde 10’u geçmeyen bir cemaat kitlesinin ayağına kapanıyor. Onların bu oportünist yaklaşımı yüzünden %10 hep devleti ele geçiriyor.
AKP, Nurcuların bir kolu olan Fethulahçıları karşısına alınca oyu azaldı mı? Hayır! Hâlbuki devleti ele geçirmişlerdi. Ama bugün çaresiz gençliğimizin beynini ele geçiriyorlar. Nedeni de siyasilerin oy hesabıdır! Bir genç yaşamdan soğutuluyor. Kendi yaşamına son veriyor. Babası ‘Biz nerede hata yaptık’ demiyor ve bu intihara giden sürece neden olan tarikatın arkasında duruyor.
Aslında konu din ve ateizm değil, bunun insan ve toplum yaşamı üzerinde bir parçalama aracı yapılmasıdır. Hanefilik bugün imanın 6 şartından söz etse de mezhepler öncesi üçtür. Birincisi de kalben ikrardır. Hanefi mezhebinde iman ilk olarak gönülle gerçekleşmelidir. Enes, bu şart konusunda iman sahibi olmadığını kendisi açıklıyor.
İkincisi ise, imanı açıklamaktır. Çünkü iman, başka insanlarca malum olabilecek bir şey değildir. İkrarın, kalben olup olmadığı bilinemez. O yüzden iman açıklanmalıdır ki, diğer şahıslar da iman ettiğini bilsinler. İman ettiğini söyleyip; çocuklara tecavüz eden şeyhler, hocalar, imamlar da var.
Üçüncüsü de ameldir ki, bu zaten gençleri deizme ve ateizme götüren şey oluyor. Demek ki gençlere din dayatanlar dâhil imanın kimde olduğunu bilemeyeyiz. Ancak, Hanefi mezhebine göre Müslümanların başında olan kişiye itaat etmek gerekir. Bu kişiye karşı isyan edilmez.
Dolayısıyla da tarikat ve cemaatlerle mücadele sanıldığı gibi din meselesi değildir! Bunlar müritlerine ağır şartlarda din dayatsalar da kendileri açısından çıkar gruplarıdırlar. Siyasiler, bu iflah olmaz %10’uluk kesimin oyu için %90’ın kaderini harcıyorlar.
Elbette bir vatan evladını kaybetmemiz çok önemlidir. Merhum Enes Kara, ölümü ile iki kız kardeşine umut olacağını söyledi. Babası ise, pek öyle olmayacağını açıkça gösterdi. Siyesi liderler de açıklamalarında yüzbinlerce Enes için öyle olmadığını söylediler. Enes’in babası “25 yıldır bu cemaateyim, bir zararını görmedim…” demiş. Şimdi gördü işte! 19 yaşındaki üniversite öğrencisi oğlunu kaybetti, daha ne görecek? Marifet çocuk dünyaya getirmek değil, dünyaya gelen çocuğa dünyayı zehir etmemektir. Hatırlatmakta fayda var: Her anne ve babanın görevi; çocuklarını korumak ve kollamaktır, bağnaz zihniyetlerin sömürülerine hizmet ettirmek değildir.
Lafı uzatmaya hacet yok! Atatürk’ün 1925’te kapattığı tekke, zaviye, tarikat ve cemaatler fiilen yeniden açılmıştır. Devlet kurumları 12 Eylül 1980 sonrasında ve özellikle de AKP iktidarı döneminde tarikat ve cemaatlere, çocuklarımız tarikat ve cemaat yurtlarına/evlerine teslim edilmiştir. Son 20 yılda, ülkemizde lâik bilimsel eğitim yok edilmiştir. Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ülkesi yapılmıştır.
Reçete bellidir: Muhalifler, Atatürk’ün yaptığı devrimlere sahip çıkmalıdır. Cumhuriyet’in 100. Yılında, lâik Cumhuriyet yeniden ayağa kaldırılmalıdır. 21. Yüzyılın çağdaş dünyasında, Türk insanının artık cemaatten, tarikattan, öğreneceği hiçbir şey yoktur.
Ülkeyi kuşatan cemaat ve tarikatlar acilen örgüt kapsamına alınmalıdır. Gericiliğin panzehri lâik ve kamucu bir programdır. Vatan evlatlarının parasız ve nitelikli barınma talebi karşılanmalıdır. Çocuklar dünyanın en kaliteli eğitimini almalı ve fırsat eşitliğinden yararlanmalıdır. Gençlerimiz, cemaatlerin, tekkelerin, zaviyelerin elinden kurtarılmalıdır. Kadın cinayetleri politiktir! İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldıranlara dünya dar edilmelidir. En geç 2023’te Cumhuriyet yeniden kurulmalı ve ülkenin geleceği kurtarılmalıdır!