Kamuoyunda bir süredir Z kuşağı tartışmasıdır sürüp gidiyor. Herkes olayın bir yönünden yaklaşıyor. Kimisi inanç boyutu deizim, ahlaki değerler, kimisi de yiyip-içmeleri, giyim tarzları. Mesele bu kadar basite alınarak geçiştirilememeli.

Bunların hepsi bir yana bir de bizim mahalleyi teşkil eden kitlenin elemanlarını ilgilendiren bir durum var. Şu veya bu ayrımı gözetmeden toplumun tüm kesimlerinde özellikle üniversite öğrencilerinde büyük bir umutsuzluk var. Bu umutsuzluk yok olup gitme, tepetaklak alaşağı ediliyor olma korkusu değil. Aksine geleceğine karamsarlıkla bakma ve hayattan tamamen ümidini kaybetmeye kadar giden bir süreç yaşanıyor. Düşünün ki KPSS sınavında en yüksek puanı alan eleman mülakat elemelerinde ilk bine beş bine giremiyor, eleniyor. Alanında Türkiye’nin bir numarası olan aday kuvvetli bir torpil, okkalı bir destek bulamadığı sürece atanamıyor. Halk deyimiyle “Ankara’da dayısı yoksa işi zor!”

ŞAMPİYONLARDA GELECEK KAYGISI

Sıradan halk ya da karşıt ortamlarda değil, mevcut yapının tabanına ait grubun bulunduğu ortamlarda bile gelecek kaygısı nedeniyle büyük endişeler taşıyor. Çünkü şampiyon adayın bile atanamama ihtimali olduğu yerde “başkaları benden daha kuvvetli torpil bulur da ben atanamazsam!” korkusu yaşanıyor. Hatta üniversitede okurken bile yaşanan yoğun stresle, gençler psikolojik sorunlar yaşayarak, gelecekten de tamamen ümidini keserek hayatına son veriyor. Sorunun kaynağını tespit etmeden sorunlara çözüm üretmemiz mümkün olmayacaktır.

Düşünün ki bin bir zorluklarla güç bela gayretlerle, Anadolu’nun herhangi bir köyünden kalkıp gelmişsiniz. Aileniz belki de en önemli gelir kaynakları olan üç ineğinden birini sizin için satmış. 10-15 yıllık bir mücadele sonucunda gece gündüz çalışmış, çabalamış, gayret etmişsiniz. Tam bu gayretlerin sonucunda “Acaba çocuğumuz atanacak da artık kendi kendine yetecek mi veya bize de destek olacak mı?” diye sizden umut beslendiği bir anda kara kara düşünmek atanamama-kazanamama korkusu ve telaşı yaşayacaksınız.

HALKTAN KOPMAK VE KAYIRMACILIK

Meselenin diğer yönü düşük puan alma bir yana da çok yüksek puan alsa bile bir gencin maalesef atanamayacağım korkusunu yaşaması, ülkenin geleceği açısından çok korkunç bir durumdur. Bunu toplumun tüm kesimi hissediyor.

Ülkenin en acil ihtiyacı adaletin tesisinin sağlanmasıdır. Adam kayırma gençleri buhrana sürüklüyor. “Herkes bileğinin gücüyle kazansın, hakkımızla girelim” düşüncesi en büyük beklenti.

Yaparken yıkmak, bir kişiyi kazanacağım diye on binlerin hakkını gasp etmek, düşman etmek ancak bugünkü yaşanan tabloda daha iyi anlaşılıyor.

Tabi yönetim halktan uzak olduğundan, tümüyle çıkar endeksli kısa vadeli plan yaptıkları ve siyasi gelecekleri adına beka korkusu taşıdıkları için belki de bu sözlerimizin ne anlama geldiğini anlamayacaklardır. Anlasalar da umurlarında olmayacaktır.

Nasıl ki ekmek kuyruğundaki insanların başka amaçlarla toplandıklarını, şov yaptıklarını ve amaçlarının farklı olduğu gibi sözler sarf ediyorlarsa, belki bunu da hiç anlamak istemeyecekler ama anlamalılar, anlamak zorundalar. Belki endişesini taşıdıkları gelecekleri için yarın çok geç olabilir. Dost acı söyler, bizden hatırlatması.

SINAV FORMALİTE, TORPİL GERÇEK

Bir kısım, “Torpil bulamayız, zaten açıkta kalacağız” endişesiyle umutsuzluğa kapılmışken, diğer kısım da, “Torpil buluruz ama bizden daha yüksek, daha kuvvetli torpil bulanlar olursa açıkta kalırız” korkusu yaşıyor. Yıllardır ülkenin en önemli sorunlarından biri olan torpil ve ayrımcılığa maalesef çözüm bulunamadı. Nice emekler verilerek kazanılan sınavlar bir formaliteden öteye gitmiyor. Seçkinler mülakatlarla kadrolara atanıyor ve bu durum öyle bir hal aldı ki artık aleni yapılıyor. Kimse de itiraz edemiyor. Sınavlardan sonra yapılan mülakat ya tamamen kaldırılmalı ya da objektif yapılmalıdır. Sorun kayırmacılık üzerine kurulu sistemin tamamen değişmesi ve hakkaniyet üzerine kurulu adaletin tesis edilmesidir.

Özetle muhalif kesim zaten biz eleneceğiz diye kaygılanırken tebaa da aynı kaygıyı taşıyor. Yönetim güven telkin etmeli, adalet duygusunu zedelememeli, herkes geleceğe güvenle bakabilmeli, insanlar “şampiyon olsam da boş” korkusuyla ümitsizliğine sevk edilmemelidir.

Z kuşağının sorunlarını konuşanlar bu meselelere de el atmalı. Men dakka dukka “Eden bulur.” Sonuçta bu dünya, etme-bulma dünyası.