Pandeminin hafiflemesi ve yaz mevsiminin başlamasıyla birlikte sosyal etkinliklerde hayli artış yaşanıyor. Bu çerçevede belediyelerin konser adıyla tertip ettikleri organizasyonlar ve üniversitelerin mezuniyet törenleri gündemde hayli yer işgal ediyor. Bu organizasyonlar ancak bir yol kazasına uğraması durumunda gündem oluyor. Nitekim geçtiğimiz hafta önce Isparta’da yaşananlar sonra Kayseri’den gelen görüntüler ekranları günlerce meşgul etti.

İktidar mensubu belediyenin halka açık düzenlediği bu organizasyonlar arasında hiç bilip tanınmadık bir isme yönelik tepkiler neticesinde konserin iptal edilmesiyle, büyük feveran oldu. Artık o ismi tanımayanlar da tanıdı. Bir şarkıcı için bundan daha iyi reklam da olamazdı.

O güne kadar adını sanını duymadığımız, bilmediğimiz bir sanatçının hayatını günlerce dinledik, öğrendik. Adı geçen, hedefteki sanatçı bir anda herkesin gündemine giriverdi. İnternet sitelerinde en çok aranan ve araştırılan isim olduğu gibi sosyal medya hesaplarından da bol bol görüntüleri ve şarkıları yayınlandı. Deyim yerinde ise bir anda “efsane star”(!) üretildi.

Gelelim meselenin bizimle ilgili boyutuna. Maalesef yaşananlar, ülkemizdeki muhafazakârlar ve dindarlar açısından olumsuz yansıması oldu. Çünkü esas öncelikli işimizi bırakıp başka meselelerle uğraştık. Deyim yerindeyse magazin sayfalarına haber olduk. “Taş yerinde ağırdır” ilkesine uygun davranmalıydık, ama eğlence masalarına malzeme olmayı başardık!

Tarihimizde hep önümüze baktık, kimsenin özel hayatı bizi ilgilendirmedi. Kadrolar yetiştiren ve günümüze damgasını vuran hayalini kurduğumuz sivil toplum örgütlerinin ve geleceğe yön vermesi beklenen yapıların gündeminde geçmişte neler vardı? Bugün ne var?

GÜNDEMLE BERABER SANATÇI DEĞİŞİMİ

İçeride oluşturulan bu yapay atmosferin neticesinde Theodor Herzl'in mozolesine sunulan çiçek, gündemden bir anda düşürüldü. Mescidi Aksa’da ve Filistin'de yaşananlar, Türkiye'den beklentiler, tepkiler, bütün hepsi güme gitti. Dahası ülke gündemindeki birçok önemli konu bu itibarla es geçildi.

Bu tepkiler sonucu hangi hedefe ulaşıldı denilecek olursa; çok iyi bir başarı-beceri(!) elde edildi. Melek Mosso indi yerine Seda Sayan çıktı! Yapılan işin neticesi bundan ibaret! Bununla beraber mütedeyyin kitle hedef tahtasına oturtuldu.

Şöhret felakettir der İmam Gazali, şöhretten kaçınılmalıdır. Gündemde yer alacağız diye her konuda ön planda olma çabasının doğuracağı sonuçlar -kendi misyon ve vizyonunu unutmadan- hesap edilmelidir.

Herkes kendi gündemiyle ve görev alanıyla ilgili ne yapabilirim sorusunu başucuna koymalıdır. Birisi; tek bir imzayla ülke gündemini sarstınız, organizasyonları iptal ettirdiniz, şimşekleri üzerinize çektiniz. Sonuçta bir incir çekirdeğini doldurmayacak fayda elde ettiniz derse haksız mıdır?

Programı organize eden, bu sanatçıları tespit edip davet eden, bu işlere bir dünya bütçe ayıran ve iptal eden aynı; iptalini isteyen başkası, ne var ki kamuoyunda fatura bütünüyle kime kesiliyor görüyorsunuz.

Burada herkes görev ve sorumluluk alanını bilip, ona göre davranması gerekir. Hani atasözünde denildiği gibi; “Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değmeli!

SOSYAL MEDYA GAZINA GELMEK

Bize düşen görev ilmi, ahlaki ve kültürel alanlarda başı çeken projeler üreten veya var olan projelere destek olan noktasında olmaktır. Modern hayatın ortaya çıkardığı özellikle de tüketim çılgınlığının hızla dünyayı yok oluşa sürüklediği bir ortamda, problemlerin çözümüne dair neler yapılması gerekiyorsa onlara odaklanılmalıdır. Ayrıca herkes bizim gibi düşünmeyebilir diyerek kendi asli gündemimize odaklanmalıyız. Yukarıdan buyurgan ve toplum mühendisliğini çağrıştıran yaklaşımlara gerek olmadığı gibi faydası da yoktur. Bu tip tavırların toplumu kutuplaştırdığını ve kamplara ayırdığını unutmamalı, birilerinin ekmeğine yağ sürülebileceği de hatırdan çıkarılmamalıdır.

Sosyal medyanın gündemi anlık değişiyor. Kendimizi bu sele kaptırırsak anlamsız bir şekilde kullanılan ve manipüle edilen konuma düşebiliriz. Ekranlara yansıyan lise öğrencilerinin (Allah affetsin/ıslah etsin) Kur’an’a karşı yaptıkları saygısızlık sonrası sosyal medyada bir anda asalım-keselim havası oluştu.

Müslümanlar akl-ı selimi ve vakur duruşu hiçbir şekilde elden bırakmamaya özen gösterir. En hafif tabirle yaşanan fecaati “şuyuu vukuundan beter” olaylardan biri olarak değerlendirmeli ve gündemden düşürmeli, böylelikle normalleşmesine izin vermemeliyiz.

“Nerede hata yaptık, çözüm nedir? Hangi sistemde/dönemde bu eğitim verildi?” sorularına cevaplar bulmalıyız. Rahmetli Erbakan Hoca olsaydı “Bu sınıfta temsilcimiz yok muydu?” diye sorardı.

Son olarak bunu yapanların geleceğimiz olduğunu unutmadan onları kazanma yoluna gitmeli, güzel/kavli leyyin ile uyarmalıyız. Yoksa daha fazla uzaklaşmalarına neden oluruz. Nebevi metodun gereği de budur. Müşriklerin Peygamberimize yaptıkları karşısındaki tavrını hatırdan çıkarmamalıyız.