Siyasi otorite kendi ideolojisini yerleştirmek için tarımı, sanayiyi ve gelişimi harcamıştır. 19 yıl önce iktidara gelen AKP, Türkiye’yi 19 yıl geriletmiştir. Arabanın freni patlamıştır. Üstelik şoför de ehliyetsiz! O yüzden ülke bu haldedir.
İktidar tuhaf bir enflasyonla mücadele yöntemi peşindedir. Yumurta üreticileri gibi değişik sektörlerden üreticileri ve tüccarlar aranıp, “Şu fiyattan fazla vermeyeceksiniz” denmektedir. Kira artışının sınırlandırılması da düşünülmektedir.
Kira artışı, emlak fiyatları ile ilgilidir. Çünkü ev sahipleri hep 10 yıl içinde evin fiyatını alacak şekilde hesap yaparlar. Ama evlerin fiyatı tamamen spekülâtif ve kripto para kadar da itibarı olarak belirlenmektedir. Türk Lirası’ndan kaçanlar ve yabancılar sürekli ev fiyatlarını ve kiraları suni olarak yükseltmektedir. Bu nedenle de kirada bir sınırlama kabul edilebilir görünüyor.
Ama tarım sektörü üzerindeki baskı aptalcadır. Zaten çok cılız olan bu sektörün maliyet ve piyasa fiyatı arasında ezilmesi değil, desteklenmesi gerekmektedir.
50 ve üzeri yaştakiler bilirler. 1980’den beri tarımsal üretimde büyük bir düşüş yaşanmaktadır. ANAP lideri Özal’ın ‘24 Ocak 1980 Ekonomik ve İstikrar Kararları’ tarımı çökertmiştir. Özal, Neo-Liberal politikaları uygulamakla görevlendirilmiştir. ANAP iktidarı döneminde tarım üzerindeki sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmıştır. Hatta vergilendirme çabasına da girilmiştir.
Çünkü Özal, kamu hizmetine inanmazdı. O, Türkiye’de ‘Karma Ekonomi’ modelini sonlandıran liberal bir politikacıdır. Özal, sosyalizmle yönetilen Romanya ziyaretinde metronun ücretsiz olduğunu öğrenince Romanya yönetimini eleştirmiştir.
Her iki sözünden biri “Japon mucizesini gerçekleştireceğiz” olan Özal zamanında ülke borçlanmaya dayalı tüketici toplumuna dönüştürülmüştür. Bu zihniyet halen iktidardadır. Bu ülkede yoksullar açken, mutlu bir azınlık adını bile bilmediğimiz ‘egzotik’ meyve-sebzeler zıkkımlanıyor! Türkiye’de az da olsa ‘mutlu azınlık’ var!
Bugün içinden çıkılmaz hale gelen yoksulluğun nedeni aşırı sömürgeleşmedir. İktidarın, ithalata dayalı dış ticaret politikasıdır.
Reisin ‘Ustalık’ devrinde resmi enflasyon yüzde 73.5’tir. Halkın enflasyonu ise yüzde 200-300 seviyesindedir. Reisin ‘NAS’ inadı faiz ve enflasyonu hortlatmış, ekonomiyi çökertmiştir. Türkiye’yi bu hale getirenler de Özal’dan beri kendilerini ‘Milliyetçi-Muhafazakâr’ diye tanımlayanlardır.
Türkiye’de 1980’den beri uygulanmakta olan ‘Milliyetçi – Muhafazakâr’ politikalar ekonomiyi batırmıştır. Halktan toplanan vergiler zenginlere aktarılmaktadır. Halk daha çok yoksullaşırken, zenginler daha da zenginleşmektedir. Çünkü AKP zenginlerin partisidir.
Milliyetçi – Muhafazakâr politikalar yüzünden ülkenin çivisi çıkmıştır. Sadece çivisi çıkmakla da kalmamış; öyle yalama olmuş ki, tekrar tutturmak uzun yıllar alacaktır. Çünkü toplum ahlakını da bozdular.
Türkiye’de tarım, sanayi ve sosyal politikalarda ‘devrim’ yapmadan, ekonomi asla düzelmez! Muhalefet liderlerinde de yoksulluktan kurtuluşun reçetesi yok! Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam, Fransızların milli içkisi şarap, adamlar devrim yaptılar. Küba’nın milli içkisi rom, adamlar devrim yaptılar. Rusların milli içkisi votka, adamlar devrim yaptılar. Bizim de milli içkimiz rakı. Biz niye devrim yapamıyoruz?”
Hoca demiş ki; “Sulandırıyorsunuz!”
Evet! Milliyetçi - Muhafazakâr gelenekten gelen politikacılar liberalizmi de sulandırdılar. Son 40 yıldır uygulanan serbest piyasa ekonomisinde fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptılar. Vatandaşı enflasyon canavarına ezdirdiler! Türkiye’de 15 milyon insan aç yaşıyor! Vatandaşın gelecekten umudu yok. AKP’nin en son olarak uygulamaya koyduğu ‘Çin Modeli’ de çökmüştür.
Halkın kimseden kahramanlık falan beklediği yok. Zaten muhalefet partilerinin seçim stratejisi de yok; iktidarın yasama ve yargı gücünden korkuyorlar. Peki, Türkiye’deki solcuların, sosyal demokratların, aydınların da bugünlerde yoksullara söyleyecek hiç mi sözü yok? Gelmekte olan seçimde sandıkta devrim olmayacaksa, ne zaman olacak?