Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz merhum Oğuzhan Asiltürk Bey, Türk siyasi tarihinin son 50 yılının en önemli simalarından ve aktörlerinden birisidir. Millî Görüş hareketinin kuruluşundan itibaren   çeşitli görevler yapmıştır.

Milli Nizam Partisi Ankara İl Başkanlığı başta olmak üzere genel başkan yardımcılığı ve grup başkanvekilliği gibi kademelerin yanı sıra İçişleri, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı görevlerini yürütmüştür. Başlangıçtan vefatına kadar hareketin lideri Erbakan’ın en yakınındaki isim olarak siyasi hayatını sürdürmüştür.

Bir misyon ve dava insanı olarak en önemli özelliklerinden biri; eğilmeyen, bükülmeyen ve ilkelerinden asla taviz vermeyen bir yapıya sahip olmasıdır. Siyasi hayatındaki gücü ve önemi de bundan gelmekteydi. Bu kadar derin savrulmaların olduğu bir ortamda deyim yerindeyse hiçbir dönem mevziyi terk etmemiş ve gömlek değiştirme yoluna gitmemiştir.

Merhum, lafını hiç esirgemeyen, doğru bildiği ve inandığı en sert sözü bile çekinmeden söyleyen bir isim olarak hafızalarda yer edindi. Mesela; Türkiye’de Ergenekon operasyonlarının kasavetli günlerinde “Bu operasyonlar, ordudaki Amerikan karşıtlarının tasfiyesidir, bunu söylüyorum nokta” diyerek tavrını ortaya koymuştu.

HELAL HARAM HASSASİYETİ ve İFTAR HATIRASI

Helal-haram çizgisinde yüksek hassasiyet sahibi bir kimseydi. Sahip olduğu dini değerlere sıkı sıkıya bağlıydı. Yeri gelmişken bir hatıra paylaşmak istiyorum. 1982 yılı ramazan ayıydı. 12 Eylül ihtilalinden sonra Millî Görüş lideri Necmettin Erbakan ve arkadaşları iki yıl kadar hapis yatmış, tahliye edildikten kısa bir süre sonra da “iftar programları” adı altında ülkeyi dolaşmaya başlamışlardı.

Cuntanın, halkı kontrol için çıkardığı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu” ihlaline ağır cezalar ve yaptırımlar uygulanıyordu. Kanuna muhalefet, cesaret edilebilecek bir şey değildi. Camiamızdaki toplantılar tedbir amaçlı “nişan merasimi” vb. kılıflarla yapılıyordu.

Bu çerçevede o yıllar İslami düğün ve faaliyetlerin yapıldığı tek mekân olan Adana Müftülük Konferans Salonu’nda bir iftar programı düzenlenmişti. Hatırlayabildiğim kadarıyla hepsi de dar-ı bekaya göçmüş olan Erbakan Hoca ve hapis arkadaşları; Oğuzhan Asiltürk, Lütfi Göktaş, Fehim Adak, Fehmi Cumalioğlu, Şevket Kazan vs. birlikte katılmışlardı. Program; darbe, hapis ve birkaç yıl aradan sonra kavuşmanın verdiği sevinç ve heyecanla duygusal bir atmosfer oluşturmuş, gözyaşları dökülmüştü.

Hatta merhum babam Süleyman Çalışkan, o iftar programını, yasadışı organize ettiği gerekçesiyle uzun yıllar adliye koridorlarında git-gel yapmış ve savunmalarda bulunmak zorunda kalmıştı. O dönem basına da yansıdığı kadarıyla “Süleyman Çalışkan, duruşma salonunda kendisinin her yıl iftar verdiğini ve iftar davetine de herkesin katılabileceğini belirterek Necmettin Erbakan'ın da doğu illerine seyahatini duyarak kendisini davet ettiğini, iftara Erbakan’ın tesadüfen bu vesileyle katıldığını iddia etti” şeklinde günlerce gazetelerde yer almıştı.

Gelelim sadede. İftar yemeği; tavuk, pilav, çorba ve salatadan oluşuyordu. İftar ezanı okunurken Oğuzhan Bey, yemeği kimin hazırladığını sordu. Merhum Amcam Abdulkadir Çalışkan'ın ilgilendiğini öğrenince doğruca yanına giderek bilgi aldı.

O günkü şartlarda tavuğun sıcak suyla haşlanmasından, helalliğinin şüpheli olduğunu düşünerek tavuk yemedi. Peki pilav nasıl yapıldı? sorusuna; pişen tavuğun suyuyla yapıldığını söyleyince pilav da yemedi. Peki çorba nasıl pişirildi? sorusuna; çorbada da tavuk suyu kullanıldığını duyunca çorba da içmedi. İftarını sadece ekmek ve salata ile yaptı. Asiltürk’ün bu hassasiyeti zihnimde uzun yıllar etki bırakmıştı.

MÜZAKERECİ KİŞİLİĞİ VE DİPLOMASİ YENETEĞİ

Asiltürk’ün titizliği, kararlılığı ve müzakereci kişiliği her zaman ön plandaydı. Kamuoyu onu hep sert mizaçlı birisi olarak bildi. Aslında en sert ve en yumuşak mizacın aynı anda toplandığı, her ikisini de yerinde ve kararında kullanan ender şahsiyetlerden biriydi. Lidere yapılan eleştiri oklarını göğüsleyen bir dava insanıydı.

1974 yılında, MSP-CHP koalisyonunda CHP adına müzakereleri Deniz Baykal, MSP kanadı adına da Asiltürk yürütmüştü.

Muhterem büyüğümüz Recai Kutan’ın cezaevi anılarını yazdığı; Kirazlıdere Tutukevi Penceresinden 12 Eylül kitabından anladığımız kadarıyla başkalarıyla iletişimindeki mahareti ve hassasiyetlerinin hapiste de devam ettiğini anlıyoruz.

Dünya onu, Kıbrıs Barış Harekatı’nda Amerika'nın Türkiye’ye uyguladığı ambargo sırasında, İçişleri Bakanı iken yaptığı; “İncirlik de dâhil, Amerika'nın ülkemizdeki tüm üslerine el konulduğu” açıklamasıyla tanıdı. Hemen her dönemde keskin çıkışlar ve en realist tavırlar kendisinde meydana gelirdi. Kendisini krizlerin adamı olarak tanımlayabiliriz.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak görev yaptığı yıllarda da pek çok hizmetinin yanı sıra Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş’nin kurulmasına da öncülük etmiştir.

2012 yılında, Suriye'deki iç savaş başlangıcında Beşşar Esad'ın yanına “Barış Heyeti” olarak giden Mustafa Kamalak, Temel Karamollaoğlu ve bendenizin içerisinde yer aldığı Saadet Partisi heyetinin gitmesi de kendisinin etkisi ve gayretiyle olmuştu.

2018 yılı milletvekili seçimlerinde Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’nda yer alması gerektiğini dile getiren ve bu cesareti ortaya koyan da Asiltürk’ün kendisidir. İletişim ve diyalog yeteneğini siyasette her zaman kullanan Asiltürk, 2020 yılında Erbakan’ı anma programında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile salona girmiş, program boyunca başta Sn. Ahmet Davutoğlu olmak üzere katılımcı genel başkanlarla samimi görüntüler ortaya koymuştu.

Asiltürk, son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine olan ilgisiyle gündeme gelmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini evinde ziyaret etmesiyle Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’na geçip-geçmeyeceği tartışmalarının ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Geçtiğimiz 2021 Temmuz ayında Cumhurbaşkanı’nın davetiyle katıldığı Kıbrıs Barış Harekatı yıldönümünde MHP Lideri Devlet Bahçeli ile uçaktan kol kola inmesi büyük yankılara neden olmuştu.

O, Temel Karamollaoğlu’nun “toplumun her kesimiyle konuşmalıyız” ilkesini iyi uygulamış ve kamuoyu önünde güzelce örneklendirmiş bir siyaset adamıydı.

Taraflarla müzakeresinde; bir tarafa İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını temin ederken diğer tarafa da din düşmanlığı yapılmamasını -henüz sürecin devam ettiğini- telkin ederek dengeli bir diplomasi yürütmekteydi.

ŞUUR DERSLERİ

Son yıllarını eğitim hizmetlerine ve insanların şuurlanmasına adayan Asiltürk; Hak ve Adalet konferansları serisiyle başlattığı girişimlerle, inancımızın ve temel esaslarımızın insanlara ulaştırılması gayretindeydi. Toplumdaki değişimin ancak bu eğitimlerle mümkün olacağı düşüncesindeydi.

Kendisinin başlattığı Şuur Dersleri’nin; önce parti teşkilatlarına, ikinci olarak halkayı biraz daha genişletip, milko/sivil toplum örgütlerine, son olarak da tüm halka ulaşacak bir sürecin içerisinde olmasına gayret ediyordu.

Alanında uzman hoca, fikir adamı ve akademisyenlerce hazırlanan metin, kendisinin kontrol ve katkısından sonra yayımlanıyor ve yurt genelinde binlerce noktada her hafta sohbetler organize edilerek çok geniş kitlelere ulaşılmaya çalışılıyordu.

Bu kadar yıl aktif siyasetten uzak olmasına rağmen, ölümü Türk siyasetinde dengeleri etkileyecek durumda olduğunu gördük. Oğuzhan Asiltürk sadece Millî Görüş camiası için değil Türkiye için önemli bir kayıp oldu.

Sağlığında olduğu gibi vefatında da farklı dünya görüşlerine mensup insanları buluşturdu. Mekânı cennet olsun.