Geçtiğimiz haftanın küresel gündemi, G20 ülke liderleri zirvesiydi. Türkiye'yi de yakından ilgilendiren, üst düzey görüşmelerin yapıldığı küresel boyutlu toplantılar ve kurullarda alınan kararlar, haliyle önemlidir.
G20 zirvesi, aralarında ülkemizin de yer aldığı dünyanın en büyük ekonomisine sahip; Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği Komisyonundan müteşekkil, çoğunlukla emperyalizmin beyni, kapitalizmin maşası dünyayı sömüren ülkelerden oluşuyor.
Aslan payının kime ait olduğu, süs bitkisi-sığınıcı konumunda hangi ülkelerin yer aldığını ve kimlerin borusunun öttüğünü söylemeye gerek yok sanırım. Bunlar her sene toplanır, küresel köyün kahyası gibi dünyaya yön verirler.
ZİRVENİN MAGAZİN BOYUTU
Bu yılki zirveyle ilgili kamuoyuna yansıtılan klasik gündem; küresel ısınma/iklim değişikliği, kuraklık, açlık, pandemi ve sonrasında yaşanan ekonomik gelişmeler gibi konular olarak açıklandı.
Toplantıda “Ne kararlar alındı?” konusu kimsenin umurunda ve gündeminde değil. Varsa-yoksa adet üzere zirve sonrası çekilen “aile fotoğraf karesi” en çok merak edilen husus. İçinde bulunduğumuz süreçte koronaya takmış olanlar “hangi liderler maskeli, hangisi maskesiz?” tespiti derdindeydi. “Liderler poz verirken maskeli, kendi aralarında ikili konuşmalarında maskesiz!” Maske neyi örtüyor? Bu pozlardan hangisi kamuoyuna yönelik belli değil.
Kimileri boy uzunluğu yarışında, “Hangi lider daha uzun?” “Fotoğraf karesinde kim ön planda göründü?” Kimileri de hangi liderin kiminle masada nasıl oturduğuna takılıyor. “Falanca lider nasıl tokalaştı? Kim, kimin omuzundan tuttu? Mimikleriyle hangi mesajı vermek istedi?” gibi önemsiz detaylar.
Dahası kim, hangi uçakla gitti? Filosunda kimler vardı? “Ekipteki dikkat çeken isim”, “first lady'nin çantasının markası” vs. gibi yalnızca magazine yönelik işler ekranlara taşınıyor. Toplum olarak işin yalnızca magazin boyutuyla ilgilendiğimizden başka yönü ilgi çekmiyor.
Sadece bununla sınırlı olmayan ve sonrasında farklı yönüyle devam eden tartışmalara yenileri ekleniyor; hemen yüz hatları okuyan, mimik hareketlerini yorumlayan uzmanlar(!) devreye giriyor.
“Karşı tarafın elini önce tutmak üstünlük işareti, kolunu kaptırmak mağlubiyet alameti, elini üstte tutmak ben güçlüyüm ifadesi, sağdan dokunmak dostuz, soldan dokunmak sizden gelen tehlikelere uyanığım demek” gibi tamamen hayal ürünü reel bir anlamı olmayan büyücü, falcı ve üfürükçü karışımı bir yapının eline kalmış gibi bir durumla karşı karşıyayız.
GÜNDEMDE BİDEN GÖRÜŞMESİ VE PERDE ARKASI
Televizyonlar da siyasi gündemi değerlendiren üç-beş çanak havuz ekranı, akredite yorumcunun eline kaldı. Tıptan-ekonomiye, tarımdan-sanayiye, girişimden-eğitime hemen her konuda yorumu olan, hiçbir alanda “Ben bu konuda bilgi sahibi değilim” demeyen çokbilmiş(!) yorumcular tarafından esaret altına alındığımızdan, maiyette bulunan eklemlenmiş kalem ve söz erbabından da perde arkasını duyma şansımız olmuyor.
Neyse ki, bu toplantıların içeriğine ilişkin haber yapılsa de izleyici seyretmez, kimse dinlemez. Maalesef ne konuşulduğunun kimse için bir önemi yok.
Ülkemizin kamuoyu, günler öncesinden ABD Başkanı Biden’ın vereceği randevuya kilitlenmişti. Görüşme gerçekleşecek mi? Kaç dakika sürecek ve poz nasıl olacak?
Çoktandır beklenen, -teşbihte hata olmaz- ta kendi ülkesine, ayağına kadar gidilmişken randevu vermeyen, nihayet aylar sonrasına Roma zirvesinde verilen randevudaki buluşma anı, en çok gündemde tutulan husus oldu. Biden karşılamada nasıl selam verdi? Eliyle yaptığı işaret ne anlama geliyor? Şeklinde uzayıp giden sorular ve farklı anlamlar yüklenen görüşme!
Bu arada bir milletvekilinin; ABD başkanının işaretini ima ederek “Sn. Cumhurbaşkanı için şunu söyledi” demesi de hakikaten komik. Şayet zeka düzeyiyle ilgili bir sorun yoksa kendi vekilleri bile dalga geçmeye başladı demektir.
BEKLENMEDİK ERKEN DÖNÜŞ
Yaklaşık 120 dünya liderinin katıldığı, İskoçya’nın Glasgow şehrinde devam edecek Birleşmiş Milletler (BM) 26. iklim değişikliği konferansı programına Türkiye’nin katılmaması da soru işaretlerine neden oldu. Gerekçe güvenlik olarak açıklansa da kamuoyunu yeterince tatmin etmedi.
Gerçekten de iddia edildiği gibi uzun yıllardır G20'de yer almamıza rağmen bugün dünyanın en büyük 20. ekonomisinden küme düşerek 21. olduk da onun için mi yokuz? Ya da gündem iklim olduğundan önemsiz görüp boş vermek mi tercih edildi?
Yoksa zirveden tek hedef Biden ile görüşmek miydi? O da gerçekleşti maksat hasıl oldu, işimiz bitti mi?
Hani bazen bir törene gidersiniz, amaç orada görüşmek istediğiniz bir devlet büyüğüne randevusuz ulaşıp mesajınızı iletmektir. Nitekim Ankara’da mesleğe yeni başlayan gazetecilere “Sakın bu fırsatları kaçırma” öğüdü sıkıca verilir. Bizimki de böyle bir fırsat mıydı?
Sonuç olarak; hakikaten G20’de ne konuşuldu? Zirve sonrasında Suriye’ye yeni bir askeri müdahale söz konusuydu. Operasyon için birileri ellerini ovuşturmuş hazır kıta bekliyordu. Ne oldu, neler oldu bilmiyoruz.
Hiç kimsenin gündeminde zirvenin içeriğine ilişkin bir tartışma yok. Hangi ülkenin işgali-sömürülmesi planlandı, kaç ülkede kan dökülecek. Bunlar göz ardı edilirken sadece verilen pozlar gündemde; poz fena değildi!