Türkiye gıda yokluğuyla karşılaştı. Fiyatlar sınırsız arttığından bunu raflarda göremiyoruz. Yokluk sofralarda ve bunu kimse görmüyor.
Ülkenin hiçbir üretim politikası yok! Kendi üreticisine ambargo uygulayan bir ülke olduk. Daha önce kendi tarımını öldüren ülke Afrika’da arazi kiraladı. Aslında bu işlerin Boko Haram tarzı örgütleri desteklemekle ilgisi olmasına rağmen, konumuz bu değil. Bu konuya şimdilik girmeye gerek yok.
Kiralanan alanlar da ekilmedi zaten. Şimdi de Ekrem Pakdemirli’nin yerine Tarım ve Orman Bakanlığı’na atanan Vahit Kireşçi, Türkiye’de tarımda yaşanan sorunların çözüm yolu olarak Afrika’daki bakir tarım alanlarını gösteriyor. Yeni Bakan Afrika’da arazi kiralamaktan söz ederek, “Buralarda üretim yapacağız” şeklinde açıklama yapıyor.
Oysa ülkenin çiftçisi, hayvan yetiştiricisi perişan durumdalar; inek satıp ineklere yem alıyorlar. Tarımdaki sorunların çözüm yeri Afrika değil, bizim Türkiye topraklarıdır. Bu ülkenin her yerinde ayçiçeği, arpa, buğday yetişir. Yeni Tarım Bakanı’nın öncelikle kendi ülkesindeki çiftçiye destek vermesi gerekmez mi?
AKP iktidarının Afrika masalı 2014’ten beri anlatılıyor. Tarım Bakanı ezberlemiş bir kere, Afrika’nın güneyinde birçok bakir alanın olduğunu belirterek, “…Afrika’nın özellikle kuzeyinde olmasa bile güneyinde çok ciddi alanda bakir alanlar var. Bu alandaki üretimle birlikte bunu ülke olarak yapabilecek, başarabilecek durumdayız…” diyor.
Oysaki bizler, Tarım ve Orman Bakanı değiştiğinde sorunlara neşter vurulacağını düşünüyorduk. Ama yeni Bakan ilk yaptığı açıklamada ne yazık ki umutlarımızı köreltmiştir. Çiftçilerimizin sorunlarına çözüm bulmak yerine onlara akıl veren Bakan, girdi maliyetlerinden bihabermiş gibi fikir üretiyor. Sonra da, “…Afrika’da bakir topraklar var, orada tarım yapacağız…” diyor.
Türkiye’de çiftçinin sorunları birikmişken çözüm yolu olarak Tarım Bakanının Afrika’yı göstermesi gerçekten düşündürücüdür. Oysaki çözüm Afrika’da aranmaz, kendi çiftçimize destek vermek gerekiyor. Sorunların çözüm yeri Afrika değil, Türkiye’dir. Girdi maliyetleri düşürülürse sorunların altında kalkılır. Üretim maliyetleri düşerse tüketici de ucuza ürün alır. İthal ürünlerle sorun çözülemez.
Biz biliriz ki, aç Afrika’nın en dayanılmaz sömürüsü tarım alanlarının Batılı sömürgecilere peşkeş çekilmesidir. Açlık çeken ülkelerin modern şehirlerinde lüks içinde yaşayan işbirlikçiler de bu alçakça sömürüden pay alırlar.
Hatırlatmakta fayda var: Bir zamanlar AKP’nin ilk icraatlarından biri Güney sınırlarımızdaki mayınlı alanları İsrail’e peşkeş çekmek olmuştur. Neyse ki Meclis’ten geçirilen yasa Anayasa Mahkemesi’nde bozulmuştu da bu dertten kurtulmuştuk. O sırada Ceylanpınar’da ölçümler yapan İsrailliler de bozulmuştu tabii.
Siyasal İslamcı zihniyet budur işte! Bir siyasetçi her yere din okulları açılmasını, “…mühendis yetiştirip ne yapacağız? Çin’den daha ucuza alabiliyoruz…” diye savunmuştu. Bir başkası da “Neden çiftçimizden almadık da ithal ediyoruz?” diye sorusunca “Paramız var ki alıyoruz…” cevabını vermişti.
O zamanlar, AKP’liler paranın gökten yağdığını sandılar. Yoksa 14 milyar dolar yardımı dünyaya saçmazlardı. 14 milyarla dolarla tarım ve hayvancılık sorunumuz kökten çözülebilirdi. İhvan ve El Kaideci örgütlere saçılan paralarla da işsizlik ortadan kalkardı.
Vah Türkiye’m vah! Ayçiçeği yağı yüklü gemi Mersin Limanı’na yanaşınca kalkan kılıç gösteriyle karşılayan vatandaşların var!