Her şeyin olabildiğince berbat olduğu hayali yer, kapkaranlık bir gelecek ve anti-ütopya olarak tanımlanır distopya.
Yönetme sanatı olarak da siyaset; herhangi bir ülkenin ekonomi, eğitim, sağlık ve kültür gibi alanlarda belli kimselerin söz sahibi olduğu ve karar alıp-uyguladığı organizasyon şeklinde ifade edilebilir. Bu sanat, en basitten en karmaşık yapılara kadar uzanan, her türlü görevi içeren bir memuriyet işidir. Bu göreve gelen kimsenin ülkenin kaynaklarını doğru şekilde kullanması ve tasarruf etmesi beklenir. Yani devlet, halkın kendisidir. Herhangi bir kişi, kurum, parti ya da STK kendini tüm organizasyonun tek sahibi gibi göremez.
Ne var ki bu ideal tasavvur, sınırsız yetkilerle yönetimi elinde tutan kişiler ve partiler aracılığıyla bozulabilir. Yani gücü herhangi bir kontrol veya denetimine gerek duymadan kullanabilenler, zamanla yönetimlerini baskı, adaletsizlik ve istibdat şekline çevirebilirler. Ülke bir kaos ortamı içerisinde doğru ile yanlışı ayıramayan her şeyi belirleme yetkisinin bir şahsa veya partiye ait olduğu bir konuma savrulabilir.
Yalan söylemek, evrensel kriterlerle ölçülebilecek bir değer olmaktan çıkabilir. Açık ve herkesin bildiği şeyler tam tersi dile getirilir ve destekçi de bulabilir. Mesela aşının ücretsiz olduğu herkes tarafından bilinen; birçok Avrupa ülkesinde aşının ücretli olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu ücretin miktarı farklı zaman ve mekânlardaki konuşmalarla birbirine tezat teşkil edecek şekilde dile getirilebilir.
Bazen gerçekte resmi kayıtlarda yer alsa da söylemlerde tahrifat yapılabilir. Merkez Bankası'nın verileri, resmi internet sitelerinde yazdığı halde dolar rezervleri, iç ve dış borç miktarları sürekli manipüle edilebilir.
Hırsızlık veya yolsuzluk bilinen şeklinin aksinedir. Kaybolan paralar, kaçırılan mevduatlar hırsızlık sayılmaz, zaten bunlar çoğu zaman gizli ve yüce menfaatler için yapılmıştır. Mutlaka bir hikmeti vardır. Hatta dini otoritelerce bunun “maslahata binaen yapılması gerektiği” gibi fetvalar bile verilebilir.
Suçun tanımı durum ve şartlara göre değişir. Bir suçla isnat edilen kişi hakkında net, somut ve sabit deliller olmasa da hikmete binaen ceza verilebilir. Bu tür yargısız infazda “Suçu olmasa ceza verilmezdi,” gibi sözlerle kamuoyu desteği bile sağlanabilir.
Dolandırıcılık, hırsızlık aslında ticari bir sırdır. Kamu yararına sürdürülen bazı faaliyetler, legal ve illegal kriterleri faydaya göre belirlenir.
Eğitim ideolojik değildir, tamamen bilimsel kriterlere uygun müfredatla belirlenmiştir. Birtakım zararlı teoriler ve görüşler, genç dimağlar zehirlenmesin diye temizlenmiştir. Tertemiz bir düşünce yeteneğine sahip bireyler yetiştirmektedir. Bilimsel niteliği yüksek, düşünen ve üreten bireyler yetiştiren kurumlardır. Aslında sistemin her yıl değişmesi, var olanı daha ileri taşıma amaçlıdır. Yoksa sistem gayet başarılıdır. Eleştiriler düşmanca emeller güden kişilere hizmet etmektedir.
Terörist olmak zaman ve mekâna göre değişebilmektedir. Geçmişin kahramanları, bugünün gizli teröristleridir veya tersi olarak ortaya çıkmaları her an mümkündür. Bir türlü teröristler bitmez. Her zaman her yerde olabilirler. Çünkü onlar her daim bulunması gereken ve beka sorununa yol açması beklenen kurtarıcılardır.
Sağlık bedavadır. Bir kesim çalışanın bütün ülke yükünün kendilerine mal edildiğini söylemeleri aslında şımarıklıktır. Her şeyden önce de var olduğu şüpheli muhalefetin dayatmasıdır. Onlar hiçbir şeyden memnun olmayan nankörlerdir. Sigortalı olmanıza rağmen verdiğiniz paraya, özel hastanelerde yapılan soyguna rağmen aslında ilaçlar da bedavadır.
Çevre tahribatı denilen şey, ülkenin geleceğini kurtarmak içindir. Borçlanmak, özelleştirme, devasa tesisleri birilerine peşkeş çekmek; milli hasılanın büyümesi vatandaşın cebine daha büyük paralar girmesi içindir.
Medya da medya değildir. Yani haber tabii ki değerlidir ve insanlara ulaştırılmalıdır. Ancak her şeyin mükemmel olduğu bir ortamda yapılması gereken şey, faaliyetleri sıralamak ve ölesiye her şeyi övmektir. Tartışma programlarına çıkan güzide konuklar da bunun en çok farkında olanlar arasından seçilmişlerdir.
Bütün bu anlatılanların gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Hiçbir ülkede böyle şeyler yaşanmamıştır. Son günlerde kamuoyunda sıkça gündeme getirilen George Owell’ın 1984 adlı romanında anlattığı hayali ülkeden alıntıdır. Duvardaki tablolara ve televizyon ekranlarına yer kalmadığından bu kadarıyla yetinilmiştir.