Beklenen oldu. Kamuoyunun uzunca bir süreden beri beklediği seçim kanundaki değişiklik teklifi, AK Parti ve MHP temsilcileri tarafından kamuoyuna açıklandı.
Çoktandır ülkede seçim yasasıyla ilgili bir değişim beklentisi vardı. Aslında radikal bir değişim telaffuz edilirken, taslak beklentilerin çok çok altında kaldı.
Tabii bunun önce komisyonlarda görüşülme safhası, daha sonra Genel Kurul’a gelişi, ardından Cumhurbaşkanlığı’nca onaylanması var. Maddeler komisyonda ve Genel Kurul’da değişebilir. “Peki, seçim yasasında neler değişiyor?” sorusuna cevap vermeden önce kısa yakın siyasi tarihi hatırlamakta yarar görüyoruz.
TERCİHLE SEÇİM KAYBEDEN İKİ LİDER VE ANAVATAN’IN MUKADDER SONU!
Orta yaş ve üstü düzeyinde olanlar iyi hatırlar. 12 Eylül askeri darbesi sonrası normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte Anavatan Partisi 1983 yılında güçlü bir şekilde iktidara geldi.1987 seçimlerinde de 2. dönemini yaşadı, 1991 yılında ise iktidarı kaybetti.
İşte o dönem 1991 yılı seçimlerine yaklaşırken dönemin muktedir partisi ANAP, yaptığı yasal hilelerle sandıktaki halk iradesini kendi lehine çevirme girişimlerinde bulundu. Mesela o dönem bölge sistemi çıkardı. İlleri milletvekili sayısına göre 2-3 bölgeye ayırdı. Örneğin bir vilayetimizde üç seçim bölgesi varsa; 5 milletvekili olan seçim çevresinde tüm partiler yüzde 20 olan seçim barajı aşamadığında, yüzde 19.9 alan parti dahil hiçbir milletvekili çıkaramazken yüzde 21 alan parti 5 milletvekili çıkarabiliyordu.
Nitekim müşahhas örnek olarak Sayın Devlet Bahçeli’nin aday olduğu seçimde bu durum aynen yaşandı. Yüzde 19.86 oy oranına rağmen o dönemin RP-MÇP-IDP arasında yapılan “Kutsal İttifak” Refah Partisi’nden Adana Milletvekili adayı olan Devlet Bahçeli, çok az bir farkla seçilemedi. https://www.ysk.gov.tr/doc/dosyalar/docs/Milletvekili/1983-2007/1991MV-KesinAdayListesi.pdf
O dönem ayrıca tercih sistemi getirilmişti. Listede kaçıncı sırada olursa olsun en alttaki bir aday, tek başına bir parti gibi çalışıp çabasıyla üstündeki adayları atlayarak milletvekili seçiliyordu. Nitekim RP İstanbul seçim bölgesinde liste başında yer alan RP milletvekili Sn. Recep Tayyip Erdoğan seçilemedi. Yerine ikinci sıradaki aday Mustafa Baş, tercihle seçildi. Ne garip tecelli ki partililerin kadrine uğrayıp seçilemeyen iki isim, bugün ülkeye yön veren konumdalar.
Bu kısa tarihi bilgiyi aktarmamızdaki sebep bu seçimde de benzer sürecin yaşandığına dair izlenimimizdir. Bütün bu ve benzer önlemlerin hiçbirisi, ANAP’ın o mukadder sonunu yani kaybetmesini değiştiremedi.
İTTİFAKLARA KISKAÇ
Gelelim seçim kanunda yapılan değişikliklere. Beklenenin altında bir değişiklik öngörüsü olduğu göze çarpıyor. Bunun muhtemel nedenlerinden biri MHP’nin bir bakıma AK Parti’nin daha radikal kararlar almasına engel olmasıdır. Zira alınacak dar bölge seçim kararı, MHP’nin aleyhine bir durum oluşturacaktı.
Seçim Kurulu Başkanı hâkimin en kıdemli üyenin olması yerine kurayla belirlenecek olması hem lehte hem aleyhte sonuç doğurabilir. Toplam hakim sayısının ortalaması hesaplanarak bir avantaj gözetilmiş olabilir. Ancak esas mesele seçim barajı meselesi.
2018 milletvekili ve başkanlık seçimlerinde kullanılan ittifak yasasının sonucu olarak partiler iki ana blokta Cumhur ve Millet İttifakı olarak seçimlere girmişti. O dönem kimsenin CHP’nin bulunduğu grupla bir parti ile ittifak yapamayacağı varsayılarak “Öyleyse sadece biz ittifak yaparız” şeklinde düşünülerek sistemde taksimattan sonra bakiye kalan vekili, ‘ittifak’a -deyim yerinde ise- hediye eden bir sistem getirilmişti. Ama sonuçta bu durumdan her iki grup da yararlandı.
Şimdi yapılmak istenen değişiklikle ittifaka tanınan bu avantaj kaldırılıyor. Böylece partilerin ittifak yapmasının cazibesi kalmayacağı için ittifakın lağvedilmesi hedefleniyor. Bunun da çözümü muhtemelen partilerin adaylarını tek listeden seçime sokma formülünü hayata geçirmeleri olacaktır.
İkinci olarak seçim yasasında var olan ülke barajının “yüzde 10’dan 7’ye” indirilmesi var. Kısmen müspet bir gelişme. Bu kararın iktidar ortağı MHP için alındığı açık. Zaten anketlerde oy oranı “yüzde 6,5-9” bandında çıkıyordu. Ancak bunun kime fayda sağlayacağı da seçim sonuçlarından sonra ortaya çıkacaktır. Eğer mesele demokratik temsil yeteneğini artırmak olsaydı baraj pekâlâ “yüzde 3” olabilirdi.
ÇÖZÜM SANDIKTA DEĞİL İCRAATTA!
Üçüncü değişiklik olarak kapatılan bir partinin seçime yakın, grup kurarak seçime girmesi engelleniyor. Geçtiğimiz seçimlerde seçime katılma şartlarını tamamlayamayan İyi Parti, CHP desteğiyle bu problemi aşmış, emanet sandalyelerle grup kurarak seçime katılmıştı. Yeni yasayla “grup kurmanın seçime katılmayı sağlaması” imkanı ortadan kaldırılıyor. Seçime yakın kapatılan bir partinin boşa düşürülmesi hedefleniyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Cumhur’un küçük ortağı, sıkça gündeme getirilen dar bölge sistemine engel olmuş. Bereket ki böylece ülke 550 seçim bölgesi olmaktan kurtulmuş.
Bütün bunlardan sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; kaybedenler kulübü yenilgiyi itiraf ediyor. Bu taslak, yenilginin peşinen kabul edildiğinin işaretidir ve bitişin sinyalidir.
Korkunun ecele faydası olur mu bilinmez. Bazen hesap tersine döner. Yaptığınız çözüm sizi yarı yolda bırakır. Her hileye karşı bir çözüm bulunur.
Özetle halk desteğini kaybeden yönetimin, bu açığını seçim kanununda yapacağı düzenlemelerle kapatmayı planlaması anlamsızdır. İşbaşındakilerin/iktidarın kaybettiği halk desteğini bu tip seçim hileleriyle, sandık oyunlarıyla ve yasal tuzaklarla kurtarması çözüm değildir. Burada esasen yapılması gereken şey, bu açığın halk desteğini alacak icraatlarla telafi edilmesidir. Yoksa seçim kanununda yapılacak değişiklik, hangi yaraya merhem olur ki?