Öncelikle merhabalar.. Haftamızın hayırlı, bereketli, sağlıklı olması temennisi ile yazıma başlamak istiyorum.
Yazımın içeriği; teröre destek veren, onları koruyup kollayan ülkelerin (İsveç ve Finlandiya) NATO'ya katılmasına izin verilmemesi konusundaki Türkiye'mizin haklı duruşu hakkında olacaktır.
Ülkemiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve değerli yöneticilerinin dik duruşuyla, İsveç ve Finlandiya gibi teröristlere, PKK'ya, Fetö ye vb. terör odaklarına ve onları her yönden sahiplenmelerinden ötürü üyelik müracaatlarını yapmalarına rağmen, ülkemizin haklı kaygıları yüzünden “veto” hakkını kullanmakta ısrarcı olduğunu hep beraber bizimle beraber tüm dünya görüyor, zira Türkiye artık eski Türkiye değil!
Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız “Teröre destek veren ülkelerin NATO'ya katılmasına İzin vermeyeceğiz” derken haklılık payı nedir?
İktidarı ve muhalefeti ile ülkemizin ali menfaatlerine yönelik, bu dirayetli ve haklı duruşundan dolayı tebrik ve takdir edilecek Yerli ve Milli bir duruş olduğunu belirterek, ülkemizi temsil makamında olan Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında durmaları, birlik ve beraberliğimizi tescil etmek, düşmana korku, dosta güven vermek açısından çok yerinde olacağını ifade etmek istiyorum.
An itibariyle, gündem konusu teröre payandalık yapan iki ülke ve NATO’ya üyelikleri konusunda ABD’nin tavrı nedir? Diye sorarsanız, cevaben: ABD Başkanı Biden ve NATO Genel Sekreterliği, iki ülkenin Haziran ayında gerçekleşecek Madrid Zirvesinde kesinlikle NATO ittifakına üye olacaklarını ve bunda kararlı olduklarını gözlemleyebiliyoruz.
Neler olabileceği ya da neler yapılabilir üzerinde değerlendirmelerimize devam edelim.
- Türkiye’miz kesinlikle İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerin teröre yataklık yaptıklarından dolayı, söz konusu bürolarını kapatmadıkları, talep edilen teröristleri iade etmedikleri sürece asla üyeliklerinin açılmasına yönelik bir adım atmayacaktır.
- Bence diplomatik girişimler hız kazanacak ve Türkiye kırmızı çizgilerinden taviz vermeden, güvenlik kaygılarının giderilmesini taleple, Veto hakkını, kozunu kullanmaya devam edecektir.
- Geçmiş yıllarda aday ülkelerin ilerlemeleri, aşama kaydetmeleri için mutlaka ama mutlaka diğer tüm aday ülkelere yapıldığı gibi, şeffaf şekilde bir “ÜYELİK EYLEM PLANI” hazırlanması, ittifaka üye olabilmesi için mutlaka yakından takip edilmesi,
- Türkiye’nin haklı, hukuki, adilane taleplerinin yerine getirilmesinin şart olduğu,
- Hatta tüm üye ülkelerin istisnasız mutabakat sağlanmasından sonra üyelik başvurusunun olabileceği,
Özetle; Nasıl ki ülkemize zamanında İlerleme raporları doğrultusunda “Üyelik Eylem Planı” na uygun süreç yürütüldü ise, şımarıkça, ülkemizin hakkını, taleplerini göz ardı eden İsveç ve Finlandiya ülkeleri için de aynı sürecin yürütülmesi gerektiğini, bizler de hem fikiriz. Görebildiğim kadarıyla; Cumhurbaşkanımızın da, devlet aklının da tavizsiz kırmızı çizgisi olduğu görüş ve kanaatinde olduğumu belirtmek isterim.
Bu konuda asla, ama asla taviz verilmeden akılcı, ince bir diplomasi sanatıyla sürecin yürütülmesi ve ülkemizin menfaatlerinin korunması konusunda, mevcut hükümetin izlediği politikanın, stratejinin yerinde olduğunu, muhalefetin de hakeza söz konusu “TÜRKİYE” olunca, siyaset üstü bir duruş sergilemesi gerektiğini hatırlatır, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlarım.