Kayseri’de bilinen ilk yerleşim, İskanı Erken Tunç Çağında başlayan Kültepe (Kaniş/Karum) dir. Kültepe’yi Hitit öncesi Anadolu’nun yerli halkı olan Hatti’ler kurmuşlardır. Kültepe’nin hemen yanı başında yer alan ve Asurlu tüccarlarca kurulan Karum’da (Pazar yeri) 1948 yılından beri devam eden kazılarda, bu döneme ışık tutan 20.000 ‘in üzerinde çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bu metinler ticari ilişkiler,antlaşmalar ve mektupları içermektedir. Kültepe, M.Ö. 4000 yıllarından Roma Çağı sonuna kadar devamlı olarak iskan görmüştür.
M.Ö. 11 ve 7. Yüzyıllarda , Erciyes’in eteğinde yer alan Mazaka şehri kurulmuştur. M.Ö. 6 ve 5. Yüzyıllarda bu bölge, Med ve Perslerin egemenliğine girmiştir.
M.Ö. 280 yıllarında kurulan Bağımsız Kapadokya Krallığının başkenti olan Mazaka, bu dönemde 400 bin nüfuslu büyük bir şehirdi. M.S. 17 yılında Roma Devletinin eline geçen Mazaka, Romanın bir eyaleti olmuş ve ismi, Kaisareia olarak değiştirilmiştir.
395 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu içerisinde yer alan bu bölgede, büyük bir şehir olarak yerini korumuştur. 691 ve 721 yıllarında Kayseri, kısa sürelerle Arapların akınlarına uğramış ve 1071 yılında Malazgirt zaferinden sonra Türk topraklarına katılmıştır.1127 yılında Danişmendlilerin, 1162 yılında ise Anadolu Selçuklularının olan şehir, Selçuklular zamanında Konya’dan sonra ikinci başkent olmuştur. 1244 yılında İlhanlıların saldırısına uğramış, bir süre Moğol-İlhanlı valilerince yönetilmiştir.
Kayseri, 1343 yılında Eretna Beyliğinin, 1398 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. 1402 yılında Ankara savaşından sonra Karamanoğullarının ve Dulkadiroğlularının olan şehir, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim’in Iran seferi dönüşünde kesin olarak Osmanlı imparatorluğuna bağlamıştır.
Osmanlı Dönemi
Fatih Sultan Mehmet zamanında , Gedik Ahmet Paşa tarafından Karamanoğulları Beyliği’ ne son verilerek, Karaman, Konya ve Kayseri Bölgeleri Osmanlı toprağına katıldı. (1474) Kayseri 1476‘dan itibaren Karaman eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. 1839 tarihinde Bozok Eyaletinde, 1867 tarihinde de bağımsız sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini aldı.
Mütareke’de Durum
Kayseri, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı yenilgisini belgeleyen Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) günlerinde, bağımsız bir sancak olarak yönetiliyordu ve doğrudan Đstanbul’a bağlıydı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde birçok Orta Anadolu kentinden farklı olarak, canlı bir ekonomik yaşamı olan Kayseri, savaş içindeki Ermeni tehciri nedeniyle, bu özelliğini bir ölçüde yitirmişti.Çünkü, kentin ticari yaşamının gelişmesinde ve ileri düzeydeki zanaatçılıkta Ermenilerin büyük payı vardı. Hayvancılığa dayalı besin sanayinin doğması Kayseri’nin pastırmacılık ve sucukçulukta ün kazanması, büyük ölçüde Ermenilerin çabalarıyla olmuştu. Ermeniler ve kimi Rumlar, ayrıca sarraflıkla da uğraşıyorlardı.
Kayseri’de yerel ekonomik yaşamı denetleyen ve 30.000’i aşkın olan bu Ermeni nüfus, 1915’te Suriye’ye tehcir edilmiş, ancak, Mondros Mütarekesi ile kısa süre içinde yeniden Kayseri’ye dönmüştü. Nitekim, Kayseri’nin en büyük kazalarından Develi’nin savaş sonrasındaki nüfusu yarı yarıya Ermenilerden oluşuyordu. Kayseri ve dolaylarının nüfus yapısını etkileyen bir başka gelişme’de, daha savaş yıllarında başlayan göçlerdi. Rus işgalleri 1915-1916 ‘da Doğu Anadolu içlerine doğru uzandığında işgal altına giren kent ve köylerin halkı yollara dökülmüş ve bunlardan bir bölümü Kayseri’ye gelmişti. Bunu, 1917 Sovyet Devrimi sonrasında, Kafkasya’dan göçen kimi toplulukların, örneğin Çerkez’lerin gelişi izlemişti. Kayseri yöresi, Mondros Mütarekesi sonrasında başlayan Fransız işgalleri döneminde üçüncü bir göçe tanık oldu.
1918 sonrasından başlayarak gelişen Adana ve Maraş işgalleri nedeniyle, yörenin halkı uğradığı baskılara dayanamayarak yollara düşmüş ve göç kervanları Kayseri’ye uzanmıştı. Eylül 1919’da gelindiğinde Fransızlar, Çukurova’ya yerleşmiş. Urfa, Antep, ve Maraş’a girmiş, Kayseri’nin Develi Kazasının 20 km. yakınlarına dek ilerlemişlerdi. Zamantı suyunu sınır kabul ettiklerini duyuran Fransız işgal yetkilileri, bugün Develi’ye bağlı olan Bakırdağ Nahiyesini de denetimleri altına almışlardı. Adana’yı merkez edinen Fransız işgal komutanlığı, güçlerini fazla dağıtmamak için, direnişle karşılaşmadığı sürece, merkezden uzak bölgelere, asker göndermiyor; denetimi, işgal birlikleri içindeki Ermeni gönüllü taburlarıyla sağlamaya çalışıyordu. Đşgal ettiği bu uzak kasabaların yönetimi de yörenin Ermeni ileri gelenlerine veriyordu. Bakırdağ (Rumlu) Nahiyesi’nde de bu tür bir uygulama yapan Fransızlar, Sarkis Efendi atlı bir Ermeniyi nahiye müdürlüğüne getirmişlerdi. Nahiye merkezi Bakırdağ’ın Kiske köyündeydi. Gerek nahiye merkezindeki, gerek çevre köylerdeki güvenliği de Ermeni Jandarmaları sağlıyordu.