Sevgili Okurlarım! Mafya şebekesi liderlerinden Sedat Peker, 2 Mayıs’tan buyana yurtdışından çok ciddi itiraflarda bulunuyor. Yurtdışından kendi yaptıkları dâhil yönetim sisteminin pisiklerini teşhir ediyor. Peker’in açıklamaları bütün Türkiye’ye egemen oluyor.
Pazar sabahları erken kalkan Sedat Peker’in yeni videosunu seyrediyor. Görünüşüne göre O’nun mallarına çökülmemiş. Nedeni, muhtemelen mallarını zaten Türkiye’de tutmuyor. Ama mafya liderinin ağzından Türkiye’de birilerinin mallarına nasıl çöküldüğünü öğreniyoruz. Örneğin; görünüşte Demirören tarafından satın alınan medya grubu. Aslında mafya lideri korkutmuş ve bir tek kanalın fiyatına tüm grup Demirören’e devredilmiş.
Üstelik o bir tek kanalın bedeline karşılık gelen de Ziraat Bankası’nın parası. Yani kredi alınmış ve ödenmemiş. Tabii Demirören kimsenin babasının oğlu değil. Söz konusu medya grubunu O’na bağışlamadılar, emanetçi olarak verdiler. Peker’i Hürriyet gazetesini basmaya kim göndertti ise grubun gerçek sahibi de odur. Peker, sahneden dışlanırken yerini başka mafya grupları alıyor. Peker’in açıklamalarından, olaya adı karışan siyasilerin de mafya olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Peki, bu kadar mafyalaşma devleti nasıl sardı? Siyasi ahlaksızlık suça bulaştıkça derin devletin mafya ayağına şantaj malzemesi veriyor. Para ve iktidar hırsı durmuyor, sahibini yiyene kadar devam ediyor. Bu da bir süre sonra yönetim sistemini mafyalaştırıyor.
Öyleyse ‘mafya’ nasıl doğmuştur? Aslında mafyanın tarihi uygarlıkla başlar. İlk şehir devletleri mafyalaşan şehir korucularının hırsızlığa başlamasıyla doğmuştur. Yani mafyanın 7-8 bin yıllık bir geçmişi var. Hatta kapitalizme kadar devletler de birer mafya teşkilatıydı. Çünkü mafyayı denetleyecek bir sistem yoktu. Tıpkı günümüzün mafyası gibi, haraç verenler başka mafyalara karşı bir de koruma şemsiyesi ediniyordu. Amerikan mafyasının kendisine ‘sendika’ adı vermesi de bundandır. Haracın adı ‘sendika ödemesi’ olmuştur. Kapitalizmde işin rengi değişmeye başlamıştır. Devlet, bireyler karşısında seçimle değişen yöneticilere bağlanmıştır. Geri kalmış ve birey haklarından habersiz toplumlarda ise mafya bu devlet yapısının içine sızmıştır. Böylelikle mafya kendi suçlarına kamu çalışanlarını ve siyasileri ortak etmeye başlamıştır.
İster ‘narko-devlet’ diyelim, ister ‘muz cumhuriyeti’; bu devletlerde eğitim çökmüş, kalkınma bitmiştir. İşte bu sızan ve bürokrat, asker, güvenlik ile karışan yapıya da ‘derin devlet’ denmiştir. Aşırı güçlü mafyalar genelde devlet eliyle doğmuştur. Mafyaya adına veren ‘MAFİA’ adlı örgüt de Napoli kralı tarafından kurulmuştur. Kuruluş amacı; Sicilya’yı Napolyon işgaline karşı direnmektir. Ancak bu güç sonra kendi halkına karşı yönelmiştir.
Türkiye’de doğal olarak her zaman ‘kabadayı’ denen çeteler vardı. Ama devlete alternatif olmak için güçleri oluşamamıştır. Güç CIA tarafından oluşturulmuştur. Türkiye’de ‘Komünizme Karşı Mücadele’ adı altında biri ‘’din’, biri de ‘milliyetçilik’ söylemli olmak üzere iki örgütü yapılandırılmıştır. CIA, bu örgütlenmeyi en çok ajan bulundurduğu ordu ve MİT içinden başlatmıştır. Bu örgütler askeri darbelerden sonra iyice güçlenmişlerdir. Doğrudan devlet korumasında cinayetler işlenmişlerdir. Maraş katliamı gibi canavarca katliamlar düzenlemişler ve halkın kadınlarına tecavüz etmişlerdir. Köyler yakılmıştır. Darbe zamanlarında işkencecilik yapılmıştır. Dolayısıyla kendilerine ‘devlet’ diyorlar. Zaten Sedat Peker de ‘Ömrüm devlet içinde geçti’ diyor. Bazı mahkeme kayıtlarında da bunlardan ‘Devlet içinde kullanılan unsurlar’ diye söz ediliyor. Örneğin; Kıbrıslı gazeteciyi öldürmeye gönderilen tetikçiye ‘PKK’lıdır, yanında kim varsa hepsini öldür’ diye emir veriliyor.
Gerçekte amacı uyuşturucu trafiğini teşhir etmek olan kişinin, derin kişiler için sinek kadar değeri yoktur. Ama gelinen durumda artık kamu görevlileri ve siyasiler mafya tarafından kullanılan unsurlar oldular. Çünkü aşırı yetki verilmiş serseri takımları şimdi devletten daha güçlüler. Bu güç sayesinde Türk mafyası istediği medya şirketinin, oteller zincirinin, sanayicinin mallarına çöküyor.
Lamı cimi yok: Devlet zayıf olduğu zaman çeteler güçlenir. Örneğin, yere göğe sığdırılamayan efeler, zeybekler geçimini nasıl sağlardı? İnsanlar yeni doğan çocuklarına ‘Efe’ adı veriyor ama aslında ‘efe’ eşkıyadır. Doğu’da ‘şaki’ neyse ‘efe’ de odur. Efeler, zeybekler köy basar, halkın altınlarına el koyar, köylü kadınlara tecavüz ederlerdi. Günümüzde de mafya çeteleri özendiriliyor. Televizyon dizilerinde gençleri özendirecek şekilde mafya hikâyeleri anlatılıyor. İnsanlar bu kişilerden korktukları için bunlar korkunç görünürler.
Mafya, kendi varlığını devam ettirirken ‘meşruiyet’ de arar. Sicilya mafyasının devamı olan Amerikan mafyası sendika ‘Sizi serserilerden koruyoruz’ diyorlardı. Türkiye mafyasının meşruiyeti ise PKK’dır. Artık arkasından CIA çekildiği için ‘Komünizme Karşı Mücadele’ edilmiyor. Bu durumda PKK’nın bitirilmesini de istemiyor. Çünkü uyuşturucu cinayeti, hatta devletin giremediği aşiretlere ait uyuşturucu tarlaları bu olağanüstü durum görüntüsünde sürüyor. PKK’nın varlığı her yaptıklarına bu örgütle mücadele bahanesi altına saklanmasını sağlıyor. Örgüt de bitmeyen bir çatışmadan yararlanıyor. Tam bu derinlerin istediği yerde ve zamanda bomba patlatacak bir ilişkide gözleyebiliyoruz. Bir çözüm havası olunca derin taraf 33 eri korumasız gönderip bunları haber vererek öldürtebiliyor. Böylece iki taraf da varlığına devam edebiliyor. Ve bu simbiyotik ilişki ile mafya üyeleri kendini ‘milli kahraman’ olarak gösterebiliyor. O kadar ki, bu milli kahramanlara (!) milyarlık servetleri ‘nereden edindin?’ diye soran yok. Türkiye ‘mafya’ sisteminden kurtulabilir mi? Türkiye’de ‘narko-devlet’ eriyip tükenir mi? Bilemiyoruz. Ama hamdolsun ki Türkiye, ‘Temiz Toplum’ çağrısını bir suç örgütü liderinden duyuyor. Aslında yurdunu seven herkesin görevi ‘Temiz Toplum’ için mücadele etmektir. Peker’in başlattığı ‘Temiz Eller’ operasyonuna devlet ciddiyetiyle devam edilmelidir. Ve bir kısım yurttaşlara karşı çete örgütlenmesine izin vermeyecek sistem kurulmalıdır. Toplum olarak bu mücadeleyi çocuklarımıza ve torunlarımıza borçluyuz!