Muş’un  ilk çağ tarihi Urartu’larla başlar, ne var ki Muş’un dahil olduğu Doğu  Anadolu’nun yüksek düzlüklerindeki M.Ö. II.bin’e ait yerleşmeleri, henüz  yeterince gün ışığına çıkarılamadığından, Urartu’ların atalarının kimler olduğu  kesin olarak bilinmemektedir. Doğu  Anadolu’nun bilinmeyenlerle dolu karanlık tarihi dönemleri, Asur kaynakları ve  kitabeleriyle bir ölçüde aydınlanmıştı

r. İlk çiviyazılı kaynaklar Asur Kralı 1.  Salmanassar (M.Ö.1274-1245) dönemine aittir. Asur kaynaklarına göre Doğu  Anadolu’nun dağlık yörelerinde Nairi Konfederasyonu adı altında birbirinden  bağımsız küçük beylikler vardı. Asurluların baskısı altında yaşayan bu  beylikler 1. Salmanassardan önceki Asur kralının ölümünü fırsat bilerek ayaklandılar.  1. Salmanassar bu başkaldırıyı bastırmak amacıyla Urartu topraklarına girdi.  Asur’luların Urartu-Nairi ayaklanmalarına karşı giriştiği saldırılar  aralıklarla 400 yıl kadar sürdü. Urartu’ların tarih sahnesine  çıkışları M.Ö. XIII. YY’a rastlamakla birlikte devlet olarak teşkilatlanmaları  MÖ. IX. YY.’dadır. Önceleri dağınık  bir  konfederasyon durumunda  olan Urartu’lar  Asur Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı olan ilk Urartu Kralı Aramu (MÖ.850-840)  dan sonra birleşik bir krallık durumuna geldiler. Urartu devletinin gerçek kurucusu Aramu’dan sonra kral  olan I. Sarduri (MÖ.840-830) dir. Kral İşpuini dönemi (MÖ.830-810) Urartuların  büyük bayındırlık işlerine giriştikleri, Menuas dönemi (MÖ. 810-786) Urartu  devletinin Ön Asya’nın en güçlü devleti durumuna geldiği ve devletin egemenlik  alanının genişlediği dönemdir. MÖ. VIII. YY. ortalarında, Urartu Devletinin  egemenliği tüm Doğu Anadolu Bölgesine yayıldı.

1. Argişti (MÖ. 786-764) den  sonra yerine geçen oğlu II. Sarduri’nin dönemi (MÖ. 764-735) Urartu Devletinin  zirvesi sayılmaktadır. Muş Varto’ nun Kayalıdere mevkiinde 1965’te yapılan  kazılarda ortaya çıkarılan Urartu kalesi bu Kralın dönemine aittir. Urartu  Devletinin  bundan sonraki tarihi  Asurlular, Kimmerler ve İskitlerin bitmez tükenmez saldırılarıyla sürdü, Urartu  Devleti, MÖ. 585’te İskid akınları sonunda yıkıldı. Muş’un  Urartu Devleti için önemi krallığın batı yolunun önemli bir merkezi durumunda olmasından  geliyordu. Başkent Tuşpa’dan batıya giden yol Malazgirt Ovasını geçtikten sonra  Murat Irmağı vadisi boyunca Varto’nun güneyinden Muş Ovasına varıyor. Buradan  batıya yöneliyor, Bingöl üstünden Elazığ-Malatya yolu ile de Orta Anadolu ve  Kuzey Suriye’ye uzanıyordu. Muş’un  ilk çağ tarihinde Urartular’ı Medler takip etti. Günümüz İran Azerbaycan’ında  yaşamakta olan Medler, Asur Devleti’ni ortadan kaldırdıktan (MÖ 609) sonra Muş  Ovası’na yöneldiler. Medler, Kimmer-İskit saldırılarından yorgun düşen Urartu  Devleti’ni, tarih sahnesinden silmekte zorlukla karşılaşmadılar. Ne var ki,  Medler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri fazla uzun sürmedi. Persler, Med  ordusunu yenerek (M.Ö. 550) bu devleti ortadan kaldırdılar. Persler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri yaklaşık 200 yüzyıl kadar sürdü. Persler,  I.Dareios zamanında güçlerinin zirvesine çıktılar. Muş ve çevresi Pers hâkimiyetinde  Babil Büyük Satraplığı içinde yer aldı Pers döneminin en önemli gelişmesi,  İmparator II. Artakserkses’e karşı baş kaldıran küçük kardeşi Kiros’un, savaşı  kaybetmesi ve “Onbinler” diye anılan yenik ordusuyla ünlü Anabasis yürüyüşünü  gerçekleştirmesidir. (MÖ 401) “Onbinler” Aras ve Kelkit vadilerine doğru  çekilirken Bingöl ile Muş arasındaki alanları geçmişlerdir.

Bu ordunun  çekilişini yöneten Yunanlı komutan ve tarihçi Ksenofon, Muş ve çevre  yaylalarında yaşayan halkın oymak hayatı sürdürdüğünü, ordusuna buğday, arpa,  sebze, et ve binek atı sağladığını anlatır. Muş ve  çevresi, uzun yüzyıllar Romalıların, Partların ve Ermeni derebeylerinin hâkimiyet  mücadelelerine sahne oldu. Doğu Anadolu’nun bu bölgesi adı geçen devletler arasında  sık sık el değiştirmesine rağmen, bu mücadelelerden üstün çıkan taraf Partlar  oldu, Roma İmparatorluğu’nun üstünlüğü hiçbir zaman kalıcı olmadı. Partlar’la, Romalılar  arasındaki bitmez tükenmez savaşların sonuncusu 215-216’da gerçekleşti. Roma  İmparatoru Macrinus, Nisibis, (bugünkü Nusaybin)’i bırakarak geri çekilince,  Güney Doğu Anadolu’dan Fırat’ın batısına kadar olan Roma hakimiyeti sona erdi  (217). Part  ve Pers kökenli Sasani hanedanından gelen I.Ardeşir’in İran’da kurduğu Sasaniler  Devleti (MS 226), Doğu Anadolu’nun tarihinde yeni bir güç olarak ortaya çıktı.  Sasaniler, çok kısa bir süre içinde hâkimiyet alanlarını genişleterek Roma  İmparatorluğunun en büyük rakipleri oldular. Geçmiş Yüzyıllardaki Roma Part mücadeleleri  yerini artık Roma-Sasani mücadelelerine bırakmıştı. Sasani’lerin  hâkimiyeti yaklaşık 400 yıl sürdü. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla  ilkçağ sona erdiğinde Doğu Anadolu, bu kez uzun yıllar sürecek Bizans-Sasani  mücadelelerine sahne olacaktı. 

ORTA ÇAĞDA MUŞ 

Muş ve çevresindeki Sasani hâkimiyeti İmparator Heraklios döneminde Bizans Ordularının  Sasani kralı Şahbaraz’ı yenmesiyle sona erdi. Bu arada, VII. yy başında gelişen  Arap akınları sırasında Arap komutanlarından Saad ibn Vakkas, Sasani ordusunu bozguna  uğratınca (637), Sasani devleti de çöktü. Araplar Muş’un güneyine kadar  gelmelerine rağmen Muş ve çevresine Bizans ordusu sahip çıktı.

Muş ve  çevresi Arap akınları döneminden başlayarak Türklerin Bizans ordusunu  Malazgirt’te bozguna uğratmasına kadar (1071) Bizans hâkimiyetinde, Taron  (Taran) Theması idari bölgesinde yer aldı.  Bölge bütün ortaçağ boyunca bu adla anıldı. Müslüman Arap ordularının  Anadolu’ya akınları 640’da başladı. Halife Ömer devrinin sonlarına doğru 641’de  İyaz bin Ganın komutasında Bir Arap ordusu Bitlis, Ahlat ve Muş’u aldı. Habib  bin Mesleme ve Salman bin Rabia bu bölgeye ikinci bir sefer düzenlediler. (642)  Ahlat ve çevresindeki beyleri idareleri altına aldılar. Ne var ki Arap  Müslümanlarının hakimiyeti sürekli olmadı sık sık kesintiye uğradı.
Muş,  Bitlis ve çevresi, Muaviye zamanında bir ara Bizans hâkimiyetine geçtiyse de  Emevi’ler yöreyi yeniden denetimleri altına almakta gecikmediler. Halife Abdulmelik zamanında Muhammet bin Mervan, Muş ve çevresini Diyarbakır Amirliğine bu amirliği de El Cezire Genel Valiliğine bağladı.
Muş ve  çevresi Emevi’lerden sonra Halifeliği ellerine geçiren Abbasilerin ilk  yıllarında Avasım Bölgesi sınırları içinde yer aldı. Sonraki yıllarda  Abbasilerin yöredeki hâkimiyetleri zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler den  Bagrad adlı prensin yönetim merkezi oldu. Bagrad’ın Bağdat’a gönderilmesi  üzerine bu prensin yönetiminden hoşnut olmayan Muş’lular ayaklandılar.  Ayaklanma sırasında Vali Yusuf Bin Abi Said Al-Marvazi öldürüldü. Bu olaydan  sonra Muş Bagrat Krallığına bağlandı. X.yy’ın ikinci yarısı ile XI.yy’ın ilk  yarısında Muş, Ahlat ve çevresi doğuya doğru genişlemek isteyen Bizans  İmparatorluğu ile Doğu Anadolu’ ya hakim olan Abbasiler arasında sık sık el  değiştirdi.
Selçuklular  Dandanakan Savaşında (1040) Gaznelileri yenip bir devlet olarak tarih sahnesine  çıkınca Tuğrul Bey’in sultanlığı devrinde Abbasiler Selçukluların koruması  altına girdiler. Tuğrul Bey Selçukluların Doğu Anadolu’ya düzenledikleri  seferlerden birinde Malazgirt’i kuşattı (1054) Bu seferle birlikte Selçuklularla  Bizanslılar arasında Doğu Anadolu’daki hakimiyet mücadelesi başlamış oluyordu.

Sultan  Tuğrul Bey’in ölümünden sonra Selçukluların başına geçen Sultan Alparslan  Malazgirt Kalesini ele geçirip, Suriye’ye yönelince Bizanslılar Selçuklu  Türk’lerini kesin yenilgiye uğratmak için İmparator Diogenes komutasında büyük  bir orduyla Doğu Anadolu’ya bir sefer düzenlediler. Bizans Ordusu Malazgirt’i  kuşatıp, ele geçirdi ve kaledeki bütün Müslümanları kılıçtan geçirdi. Bizans  ordusunun Doğuya yöneldiğini haber alan Sultan Alparslan Güneye seferinden vaz  geçti. Hızla Anadolu’ya yöneldi. Malazgirt önlerine geldiğinde kalenin  Bizanslıların eline geçtiğini görünce savaş hazırlıklarına başladı. Romanos  Diogenes’e bir elçi yollayarak barış teklifinde bulundu. O yüzyılın en  kalabalık ordusunu toplamış olan İmparator, Sultan Alparslan’ın barış teklifini  reddetti.
Alparslan  Türklerin Turan diye anılan klasik savaş taktiğini uygulayarak ordusunu dörde  ayırdı. Bu taktiğe göre Selçuklu ordusu biri merkezde ikisi yanlarda, biride  merkezdeki birliklerin önünde olacak şekilde mevzilendi. Sultan Alparslan  Merkezdeki kuvvetin önündeki az sayıdaki birlikle birlikte saldırıya geçti. Bu  kuvvet kısa süren bir çatışmanın ardından yenilmiş görünerek geriye merkeze  doğru çekildi. Türklerin yenilgiye uğrayıp geri çekildikleri sanan Bizans  ordusu karşı saldırıya geçince sağ ve sol tarafta mevzilenmiş olan Selçuklu  kuvvetleri, Bizans ordusunun artlarına sarkarak kıskaç içine aldılar savaş kısa  sürede sona erdi. Bizans ordusu büyük kayıplar verdi. İmparator Romanos  Diogenes esir edildi. Sultan Alparslan Romanos Diogenes’le antlaşma yaptı ve  daha sonra onu serbest bıraktı.
Malazgirt  Savaşının sonuçları büyük oldu. Bu savaşla Anadolu’nun Türkleşmesi dönemi  başladı. Sultan Alparslan komutanlarından Anadolu içlerine seferler yapmalarını  istedi. Böylece Muş ve çevresi kesin olarak Türklerin hâkimiyeti altına girdi.

Muş ve  çevresi 1100 de Selçuklu hanedanlarından Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu  olan Kutbettin İsmail’in kölesi Sökmen El-Kutbi Ahlat’lıların daveti üzerine  Ahlat’a gelerek Van Gölü çevresinde Ahlatşahlar Beyliği’ni kurunca bu beyliğin  sınırları içerisine katıldı. Ahlatşahlar zamanında Muş, Malazgirt ve çevresi  tamamen Türkleşirken Muş’da doğunun kalkınmış ve zengin şehirleri arasında  yerini aldı. Muş ve çevresi Ahlatşahlar, Artuklular ve Eyyubilerin hâkimiyet  mücadeleleri sırasında birkaç defa el değiştirdi. 1191’de Eyyubi Meliki,  Malazgirt Kalesini kuşattı ve kaleyi mancınıklarda dövmeye başladı. Erzurum  Hükümdarı Saltuk’un kızı Mama Hatun, başında bulunduğu askeri kuvvetlerle  Ahlatşahların yardımına gelince kuşatma kaldırıldı. Muş ve çevresi, tekrar  Sökmenliler’in idaresine geçti. 1196’da Ahlatşahı Beg Timur’u öldürerek yerine  geçen kölesi ve damadı Aksungur, hükümdarın karısını ve oğlunu Muş Kalesine  hapsetti. Ahlatlılar Aksungurun ölümünden sonra Beg-Timur’un oğlu Muhammet’i  hapisten çıkararak 1197’de hükümdar ilan ettiler.

Ahlatşahlar’daki bu karışıklıklardan yararlanmak isteyen Suriye Eyyübileri’nden  Necmettin Eyyüb, Muş şehrini ele geçirince Ahlatşahlar’da Erzurum Meliki  Tuğrulşah’tan yardım istediler. Tuğrulşah, Eyyübileri Muş’tan çıkarıp  Ahlatşahlar’ın hükümdarı Balaban’i öldürerek bu ülkeye sahip olmak istediyse de  halk Tuğrulşaha ayaklandı. Tuğrulşah önce Malazgirt’e çekildi ve burada  da tutunamayarak Erzurum’a geri döndü. Muş ve  çevresi, Ahlatşahlar Devleti’nin 1207’de yıkılmasından sonra Necmettin  Eyyubi’nin eline geçti.
Necmettin Eyyübi Ahlat halkına kendisini kabul ettiremedi.  Ahlatşahlar ülkesi, Gürcüler’in baskınlarıyla  perişan edildi. Moğol tehlikesinden kaçan Celalettin Harzemşah Doğu Anadolu’ya  girdiği sırada Van, Ahlat,Erciş, Muş, Malazgirt ve Bitlis çevresi Suriye Eyyübileri’nin  kontrolü altında idi. Gürcüleri ezerek Ahlat’a gelen Harzemşah Celaleddin,  Ahlatı kuşattı ve o devirde Kutbet Al-Islam sıfatını taşıyan Ahlat’a girerek,  şehri üç gün boyunca yağmalattı. Bu arada Malazgirt ve Muş çevresi de bu  yağmadan kurtulamadı. Ahlatşahlar’ın bir kültür merkezi haline getirdiği belde  böylece, bir diğer Türk hükümdarı tarafından perişan edilmiş oldu. Harzemşah’ın  Islam Türk dünyasındaki yanlış politikası üzerine harekete geçen Anadolu  Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 10 Ağustos 1230’da Yassıçemen’de  Harzemşah’ın ordusunu perişan etti. Harzemşah Celaleddin, kaçarken Dersim  Dağlarında öldürüldü. Muş ve çevresi Anadolu Selçuklu idaresi altına girdi.
Alaeddin Keykubat Iran üzerinden  gelen Moğol tehlikesine karşı topraklarını korumak için hazırlıklarda  bulunurken Moğollar’ın önünden kaçan Türkmenleri Malazgirt ve Muş çevresine  yerleştirerek bunlardan yararlanmayı düşündü. Malazgirt ve Muş Kalelerine  askerler yerleştirdi ve suları tamir ettirdi. Alaeddin Keykubat’ın ölümünden  sonra Anadolu Selçuklu Devletinde Alaeddinin yerini dolduracak değerli bir  devlet adamı çıkmayınca Moğollar hızla Doğu Anadolu’ya girdiler. 1243 Kösedağ  Savaşıyla Anadolu tamamen Moğollar’ın egemenliğine girdi. Muş ve çevresi de  Moğol tahribat ve katliamına uğradı.

Muş ve Malazgirt Moğollar’dan sonra Iran, Doğu Anadolu ve Irak havalisinde kurulan  İlhanlılar Devleti’nin idaresine geçti. Ne var ki, Doğu Anadolu, hiçbir zaman  Ahlatşahlar zamanındaki zenginliğine ve kültür yüksekliğine ulaşamadı.  Ilhanlılar’ın Iran’da yıkılmasından sonra Muş ve çevresindeki Türkmenler.  Bağdat’ta hüküm süren Celayirliler’in hanı Sultan Üveys (1356-1357) zamanında  katliama uğradılar. Bu esnada Bu esnada Doğu Anadolu’da Karakoyun ve Akkoyun  Türkmenleri hâkimiyet kurmak için mücadeleye başladılar. Doğu Anadolu’ya hâkim  olan Karakoyunlu’lar zamanında Muş, bu beyliğin sınırları içerisinde kaldı.
Bu arada  İran üzerinden batıya doğru ilerleyen Timur tehlikesi ortaya çıktı. Timur’un  önünden kaçan Türkmen boyları Karakoyun’lu topraklarına girince Karakoyunlu  hükümdarınca Muş, Bulanık Malazgirt ve Varto’nun dağlık kesimlerine  yerleştirildiler. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Timur’a karşı koyamayınca  Osmanlılara sığındı. Karakoyunlu topraklarına giren Timur girdiği her yerde  yaptığı gibi Muş ve Malazgirt’i de tahrip etti, halkı kılıçtan geçirdi. Evliya  Çelebi seyahatnamesinde Muş şehrinden bahsederken Timur’un Muş’ta yaptığı  tahribatın izlerinin hala mevcut olduğunu söyler.
Timur  Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ı l402 yılında Ankara savaşında mağlup edince Anadolu  tamamen Timur’un kontrolü altına geçti. Timur Çin seferine gitmek için  Anadolu’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’da Osmanlı şehzadeleri arasında taht  kavgaları başladı. Doğu Anadolu’ya geri dönen Karakoyunlu Yusuf. Beyliğini  yeniden kurdu. Kara Yusuf’un ölümünden sonra Akkoyunlular Karakoyunluları  tehdit etmeye başladılar.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ordusunu Muş Ovası’ nı doğudan çeviren  dağların gerisine gizleyerek Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah ‘ı beklemeye  başladı. Pusudan habersiz ihtiyatsız hareket eden Cihanşah bir gece baskınında  ele geçirilip öldürüldü. Uzun Hasan böylece Karakoyunlu Devleti’nin çöküşüne  zemin hazırladı ve Doğu Anadolu’yu hâkimiyeti altına aldı.

Osmanlılarla komşu olan Akkoyunlu hükümdarı, bütün Anadolu’ya hâkim  olmak için Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet’le 2 ağustos l473 ‘de  Otlukbeli’nde savaşa tutuştu. Uzun Hasan, bu savaşta yenilince ülkesi sarsıldı.  Uzun hasan,l478’de ölünce Akkoyunlular’da iç karışıklıklar baş gösterdi.  İran’da şeyh Seyfettin Erdebili neslinden şeyh Haydar’ın oğlu olan Şah İsmail,  İran ve Akkoyunluların toprakları üzerinde Safeviler Devleti’ni kurdu. Şah  İsmail’in annesi Alemşahbanu Uzun Hasan’ın kızıdır. Şii itikadını benimseyen Şah  İsmail, Doğu Anadolu ‘da sünni Türkmenlerin arasında katliama başladı.  Akkoyunlu Türkmenleri’yle Şah İsmail arasındaki mücadeleden en çok Doğu Anadolu  halkı acı çekti.
Muş ve  çevresi Ahlatşahlar yönetimindeyken tamamen Türkleşmiş ve Ahlatşahlar’ın imar  faaliyetleriyle de Doğu Anadolu’nun zengin yörelerinden biri haline gelmişti.  Marco Polo XIII  yy ortalarında Muş ve  Mardin’de pamuk baharat ve çeşitli kumaşların çok miktarda imal edildiğin  kaydeder Muş ve çevresi Moğolların ve Timur’un tahribatından bir hayli  etkilendi ve geriledi. Şehirleri terk eden Türkler köylere ve yaylalara doğru  çekilip çiftçiliği bırakarak hayvan beslemeye başladılar. Akkoyunlu Uzun Hasan  zamanında Uzun Hasanı ziyaret eden İtalyan elçisi Barbaro Muş’tan bahsederken  şehrin meskûn ve kalesinin müstahkem olduğundan söz eder.