İlkokulda öğrenmiştik; İç Anadolu buğday ambarıydı. Artık değil!
Trakya ayçiçeği ambarıydı. Artık değil!
Akdeniz sebze-meyve ambarıydı. Artık değil!
Güneydoğu bakliyat ambarıydı. Artık değil.
Ege pamuk, tütün ambarıydı. Artık değil!
Türkiye olarak, kendi kendine yeter ülkeydik. Artık değil!
Varlık ülkesinden darlık ülkesine düştük.
Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır. Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık, ormanda meyveler ve insanlık yararına nice şeyler armağan etmezdi.
Evet Tanrı, insanların ulaşabileceği ve herkese yetecek kadar zenginliği tüm insanlara sunmuştur ama birileri bunların çoğunu almak için “Tanrı sizlere yoksulluk karşısında sonsuz ve mutlu hayat verecek'” demektedir. Yoksulluk arttıkça ve Tanrı'nın herkes için verdiği zenginliklere birileri daha fazla el koydukça Tanrı adına konuştuğunu ileri sürerek yoksulluk karşısında “SUS” diyen din adamları da çoğalmaktadır. Türkiye, yoksulluk karşısında susan insanların coğrafyası olmayacaktır.
Kapitalist sistemde “ekonomi büyüyor” dendiğinde şunu anlayın: Azınlık için zenginlik, çoğunluk için ise yoksulluk artmıştır.
İster kızın, ister kızmayın. Ben bu ülkenin %99’u Müslüman olacağına, keşke %99’u ahlaklı olsaydı diyorum. O zaman bu ülkede bu kadar yolsuzluk olmaz, halk da bu kadar yoksullaşmazdı!
Milletçe durumumuz umutsuz! Korona, Ukrayna, enflasyon. Şimdi de Seçim Kanunu’nda değişiklik teklifi Meclis’te. Millet İttifakı’na kurulacak tuzakları içeriyor. Toptan kafayı yedik galiba….
Görünen o ki bize artık doktor da gerekmiyor. Doktorlar Almanya’ya gidebilir...
İktidarın doktorları hedef göstermesi saptırılmış bir sınıf kinidir. AKP Genel Başkanı’nın doktorlar hakkındaki sözlerini şaşkınlıkla dinledik: “Açık konuşuyorum, gidiyorlarsa gitsinler” ne demek? Bu açıkça yangına benzin sıkmaktır. Doktorlarımız yurtdışında kapışılıyorken telaşlanacağına daha fazla itmektir.
Ortalama bir Fransız kendisinin hangi sınıfa mensup olduğunu bilir. Bizim gibi cahil toplamlarda ise bu bilinmez. Nedeni açık. Halkı zaten bunun için cahil bıraktılar. Halkın nazarında zenginler sınıf değil, Allah’ın sevdiği kişilerdir. Sadece bir yakınları servet edinince ona düşman olur, çünkü nasıl servet edindiğini bilir. Bu durum, Türkiye sağının hedef şaşırtma başarısının doğal sonucudur.
İktidardaki medreseci partinin diplomasız yöneticileri ise farklı bir hedef ortaya koyuyor. Okumuş kesim lakaplar da takarak halka hedef gösteriliyor. Kimi zaman “Kadıköylüler” gibi yoğun bulundukları semtlerle, kimi zaman meslekleriyle. “Profesörler önünüzde düğmelerini ilikleyecek” propagandasıyla çıkmışlardı yola, öyle de yapıyorlar.
İktidardakilerin eğitim düşmanlıkları sadece kaliteyi değil, toplumsal barışı da bozuyor. İnancıma göre, sınıf kini olması gereken bir şey. Halk neden yoksul olduğunu bilmiyor. Egemen sınıflar da sınıf kinini halka ‘günah’ diye anlatıyorlar. Onlara göre zenginlik Allah’ın takdiri ise, karşı çıkmak da Allah’a karşı gelmektir.
Şimdi de sınıf kavramını karmaşıklaştırıyorlar. Halkı sömüren ve milyar dolarları leblebi gibi gören sonradan yetme kapitalistler değil de doktorlar hedefte. Eskiden doktorlar rehin alınıyordu, şimdiler ise dövülüyorlar.
Mevcut şartlarda doktorlar mesleğini yapamaz durumdalar. Zaten bu ülkede artık doktorlara da gerek yok. İmamı çağıralım: şöyle güzel bir okuyup üflesin. Türkiye’nin sürüklendiği nokta budur işte! Bir şeyi beğenmiyorsanız, onu değiştirin. Eğer değiştirmezseniz kendi tutumunuzu değiştirin…
Şikâyet yok! Ama bilinmelidir ki bu ülkenin seçim yasasında katakulliye değil; dürüst seçime, seçim güvenliğine, değişime, dönüşüme ve temsilde adalete ihtiyacı var…