Biz, travmatik yaşantılarda acıya dayanamadığınız için ondan kaçma eğilimi gösteririz, çoğu zaman. Acı verir, geçmiş. Kaçma davranışımız ise aslında bir yok sayış, bir bastırma halidir, acı vereni.
En sevdiğim yazarlardan Murathan Mungan’ın sözleri geliyor aklıma: ‘Acı veriyorsa geçmiş; geçmemiş demektir’ diyor. Dönüp baktığımızda geçmişin acı veren sahnelerine ya da bakmak istemeyip aklımıza düşünce, ruhumuza duygu olarak yansımaya başlayınca anlarız, geçmişin aslında geçmemiş olduğunu.
Bir çiçeğe baktığımızda, bir yaz akşamı ılık rüzgarı tenimizde hissettiğimizde nasıl daha önceki deneyimlerimizden yola çıkarak bize bir mutluluk hali veriyor ise bizden gitmiyor ise olumsuz deneyimler de kendiliğinden sırf unutmak, bastırmak istiyoruz diye öylece bir anda hiç olmamış gibi gidemiyorlar.
Biz unuttuğumuzu sanıyor olsak da beden asla unutmuyor yaşadığı şeyleri. Böylece tamamlanmamış bir hikaye, bu yok sayış ve bastırma girişimleri, bedende ve zihinde donup kalıyor. Bu donup kalmalar ise uyku bozuklukları, bedende ki rahatsızlıklar gibi çeşitli sorunları meydana getirebiliyor. Donup kaldığımız zamanlara baktığımızda, yaşamımızda büyük boşlukları da beraberinde getirdiğini görebiliriz ve daha sonra biz o boşlukların altında kalır ve o boşluğun bedelini yine kendimizle öderiz.
Neredeyiz? Kimiz? Neden hep aynı şeyler bizim başımıza geliyor? Tüm bu soruların içinde sıkışıp kalıyoruz. Gemimizi doğru olmayan limanlara zincirliyoruz. Yaşadığımız her bir hayal kırıklığı iyice umutsuzluğa sürüklüyor bizi. Sürüklendikçe kayboluyor, kendi ufkumuzun çizgisi. Gittikçe artan ağır bedeller ödemeye başlıyoruz. Oysa illa bir bedel ödenmesi gerekiyorsa, iyileşim yolunda aşacağımız zorluklar olmalıdır, diye düşünüyorum.
Donmuş bir hikayeyi, canlı bir hale getirmemiz gerekiyor. Basit ve kolay olmasa da eksik parçaya uyumlu ve gerçekçi bir parça eklememiz gerekir ki kaldığımız yerden, dönüşmüş bir şekilde devam edebilelim. Değilse o eksikliği dolduran yine kendimiz oluyoruz. Değilse ufuk çizgimiz gittikçe uzaklaşmaya devam ediyor bizden. Eksiklikler, boşluklar, içinden çıkamadığımız koca koca sarmallara dönüşüyor. Sarmallarda kayboluyor, sarmallarda uzaklaşıyoruz, benliğimizden.