Modern çağın en yaygın hastalıklarından biri olan kanser, hem hastanın kendisi hem de yakınları açısından fizyolojik, ruhsal ve sosyal anlamda çeşitli zorluklar doğuran bir tedavi süreci gerektirmektedir. Tedavi süreci cerrahi girişim, radyoterapi, kemoterapi, ilaç tedavisi gibi adımlardan oluşabilmekte ve çoğunlukla uzun soluklu seyretmektedir.Kanser tanısı alan hastada olumsuz duyguların yüzeye çıkması çoğunlukla kaçınılmazdır. Anksiyete, korku, endişe gibi duygulanımlar tetiklenir ve kişi bunlarla başetmekte zorlandığında sıklıkla öfke hisseder. Kanser hastalığı, uygulanan tedavi planının özelliklerine bağlı olarak kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte genel olarak hastanın günlük hayatının akışını, işlevselliğini, meslek yaşamını, aile hayatını, cinsel yaşamını, beslenme düzenini, ilişkilerini ve sosyal yaşamını doğrudan etkilemektedir. Bunun yanı sıra çoğunlukla kişi önemli bedensel değişimler ve kayıplar (saçların dökülmesi, tedavinin yan etkilerine bağlı bazı işlevsel kayıplar, vb.) yaşar. Dolayısıyla kişinin bu değişimleri kabullenmesi ve tedaviye uyum sağlaması her zaman kolay olmamaktadır. Tanının hasta tarafından nasıl karşılandığı, kişide ne tür duygulanımları tetiklediği, iç dünyasında neleri harekete geçirdiği hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Kişinin gelişimsel öyküsü, aile içi ilişkileri, duygusal bağlarının sağlamlığı, içsel kaynaklarının gücü ve psikososyal destek kaynakları kişinin tanıyı kabullenmesinde, hastalığı ve tedavi sürecini karşılama şeklinde belirleyici rol oynar.
Kanser Tanısı Almış Hastalar Psikolojik Anlamda Nasıl Desteklenebilir?
Kanser hastalarında ortaya çıkan psikiyatrik bozukluklara ilişkin araştırmalar depresyon, anksiyete bozukluğu, majör depresyon, organik beyin sendromu ve kişilik bozukluklarının kanser hastalarında en sık görülen psikiyatrik bozukluklar olduğunu gösteriyor. Kişi kanser tanısına bilinçdışı olarak depresyon veya anksiyete bozukluğu belirtileri ile tepki gösterebileceği gibi daha ilkel savunma düzenekleri geliştirerek de tepki verebilir. Kişinin yaşam tehdidi oluşturan durumlarla karşılaşması, bebeklikteki erken dönem arkaik yok olma korkularını tetikleyerek yıkıcı ruhsal sonuçlar doğurabilir ve bazı kişilik bozuklukları, psikotik özellik gösteren tablolar görülebilir. Bütün bunlar gözönüne alındığında psikolojik destek, kanser tedavisinin ayrılmaz bir parçasıdır.Ülkemizde kanser tedavisinin psikososyal yönü genellikle eksik kalmaktadır. Bunun başlıca nedeni kanser tanısının çoğunlukla hastadan (ve zaman zaman bazı yakınlarından) gizlenmesidir. Bu durum hem hasta hem de yakınları tarafından iki taraflı bir inkar ve yok saymaya neden olarak kişinin ve yakınlarının tanıya bağlı olarak gelişen psikolojik dinamiklerini çalışmayı imkansız kılar. Oysa ki araştırmalar kişinin hastalığı hakkında konuşabilmesinin, duygularını ifade edebilmesinin ve yaşadığı zorlukları paylaşmasının kanserle başetmeye olumlu katkıda bulunduğunu ve hastanın duygusal yükünü azaltarak ruhsal bir rahatlama sağladığını saptamıştır. Ancak, elbette her hastanın ruhsal dinamikleri kendine özgüdür ve birbirinden farklıdır. Kişi hastalığı ile yüzleşmeye hazır değilse ve bu durumu yok sayıyorsa bu, bilinçdışı da olsa bir tercihtir ve hastanın savunma mekanizmalarına saygı göstermek gerekir. Bunun yanı sıra hastalığın ve tedavi sürecinin yarattığı psikolojik komplikasyonlar hastanın tedavi karşısında uyum güçlüğü yaşamasına neden olur ve yaşam kalitesini, ilişkilerini bozabileceği gibi hastalığın seyrini ve tedaviye cevabını da olumsuz yönde etkileyebilir. Araştırmalar, ruhsal anlamda dayanıklı, sosyal desteği kuvvetli, sağlıklı ve güçlü aile bağları olan kişilerin tanıyı daha kolay kabullendiklerini ve tedaviye daha olumlu cevap verdiklerini gösteriyor. Günlük rutinini (mümkünse iş yaşamını) sürdüren, sosyal hayattan kopmayan hastaların da tedavi sürecini daha kolay geçirdikleri ve bu durumun da iyileşmeye olumlu yansıdığı gözlemlenmektedir.Kanser hastalarının psikososyal uyumunu arttırmak, başetme becerilerini güçlendirmek amacıyla sağlık kurumlarında bireysel psikoterapiler yapılmakta veya paylaşım grupları oluşturulmaktadır. Genel amaç hastanın moralini, kendine güvenini ve başetme yetisini arttırmak, sıkıntı ve ruhsal sorunları ise azaltmaktır. Bunun yolu ise terapi odasında veya paylaşım grubunda hastanın öfke, kızgınlık, endişe, korku, suçluluk gibi duygularını serbestçe ifade edebileceği, hastalıkla ilgili düşüncelerini ve hislerini anlatabileceği bir alan yaratmaktan geçer. Hastanın yaşadıklarını ve duygularını kendisiyle benzer süreçlerden geçen başka kişilerle paylaşmasının iyileşmeye olumlu etkileri olduğu gözlemlenmiştir.