İçinde yaşamaya alıştığımız dünyada deneyimlediğimiz bazı olaylar, bilmediğimiz ve yabancı bir dünyaya fırlatır bizi. Bildiğimiz bir dünya ve düzen içinde bilgiyi düzenli, sıralı ve bir bütün halinde işleyebiliyorken bu yeni dünya karşısında bilgilerimiz düzensiz ve parça parçadır. Ya olayı hatırlarız, duygumuz olmadan ya da duyguyu hissederiz olayı hatırlamadan.

Bu sebeple yabancısı olduğumuz bu travmatik deneyimlerle beraber güçlenen olumsuz duyguları, alışık olanın dışında ve bilinmezlikten kaynaklı daha şiddetli hissederiz. Daha önce nasıl olduğunu duymuş veya görmüş olsak bile bizim için yeni ve başka olan yabancı bir dünyanın kapıları artık açılmıştır. Karşılaştığımız yeni bir durumu yaşamımızda nereye koyacağımızı bilemeyişimiz gibi kucağımıza aniden bırakılan bu durumla ne yapacağımızı, nereye konumlandıracağımızı da bilemeyiz. Bu nedenle çoğunlukla attığımız ilk adımlardan biri kaçmaktır. Oysa bu eylemler, uzaklaşmak istediğimiz her ne ise bizi ona daha çok yakınlaştırabiliyor.

Çünkü kaçma davranışı acı veren sahnelerin içimizde bir yerde parça parça kalmasına neden olabiliyor. Bir nevi tam olamamak, eksik kalmak gibi bir his uyandırıyor içimizde. Hayat ise hep bir “Aşağıdaki boşlukları doldurunuz” isteğiyle geliyor bize. Sonra zihin, bu eksikliği uygun olmayan şekillerle tamamlayabiliyor.

Bir şeyler yarım yamalak kalmışsa içimizde, anlam verilememişse yaşanmışlıklara, bir hikayesi yok demektir. Hikayesi olmayan her şey, tamamlamak için kendini hiç beklenmedik anlarda, hiç beklenmedik bir eşyada, hiç beklenmedik bir zamanda ve bir anda gösterebilir. Sanki tamamlanmayı beklermişçesine en beklenmedik anlarda belirir yarım bıraktıklarımız. Mesela yolda yürürken burnumuza buram buram gelen pişmiş bir üzümlü kekin kokusunda, parkta neşeyle oynayan çocuğun kırmızı pabucunda, otobüste oturmuş akşamki planımızı düşünürken radyoda çalmaya başlayan ve içimize dokunan bir müziğin tınısında, yumuşak veya sert bir dokunuşta, keskin ve esmer surat hatlarında, sandalyeye öylece bırakılmış yün bir atkıda beliriverir birden yarım bıraktıklarımız.

Hikayeler, kaybettiğimiz dünyayı yeniden bulmamıza yardımcı olur.O zaman nasıl bir hikayesi olursa olsun yinede bir hikayesi olsun insanın.Böylece kendine, kendi varlığına bir yer ve bir anlam bulabilsin. Acıda verse hikaye, ona sahip çıkabilsin ve onunla her köşe başında karşılaşmak durumunda kalmasın.