Vatansever bir büyüğümüz, yaklaşık bir asır önce, şu tespitte bulunmuş:” Hava öyle puslu ki, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.” Bu tespit o günler için söylenmiş. Ancak Türk asker ve siyasetçisi Kazım Karabekir’in bu gözlemi, daha çarpıcı bir hal almış günümüzde. 

Bu söz geçerliliğini, arttırarak koruyor. O kadar ki insanları “dini inançları yönünden” tam tanımak, halen mümkün değil. Acaba insanları “dini inanç açısından” tanımak neden daha çok zorlaştı?

Müslümanlığın bu önemli sorununa değinmek için söylenmiş olmasa da bir Japon atasözü, Kazım Karabekir’ in saptamasını destekliyor nitelikte; “Pirincin içindeki siyah taştan korkma, beyaz olandan kork.”

Vatanımızda, inancını belli eden insanların, önemli bir sorun teşkil etmeyeceği belli. Çünkü onların düşünce ve uygulamaları zaten aşikâr. Kanımca her farklı inanış için de bu durum geçerli. Zıt inanç mensubu olanlar bile “açık sözlülük” özelliklerinden dolayı sevilip ve sayılmıştır her daim. Bulundukları kültürlere rahatça uyum sağlamışlar, tehlikeli görülmemişlerdir.

Bizim Müslüman toplumlarında ateist olmak, iyi bir şey olarak değerlendirilmeyebilir. Bu normal; lakin bir ateistin, dinsizliğini söyleyebilmesi bile büyük bir cesaret ve netlik örneği bence. Geçmişte böyle birini tanımışlığım var ve o insanın bana pirincin içindeki siyah taş olduğunu korkmadan söylemesi hayranlık uyandırıcı. Zıt görüşünü çok muhafazakâr bir yerde anlatabilmesi cesurca; üstelik bizim gibi gelenekçi bir toplumun bireyi olmasına rağmen.

Belki taşların gri renkte olması da kabul edilebilir çünkü seçilmesi nispeten kolay. Oysa içimizdeki beyaz taşların ayıklanması çok zor. Bunların verebileceği zararlar ise ancak; savaş, kaos ortamı ve kriz gibi olağanüstü durumlarda anlaşılacaktır. Yakın zamanımızda bu tip örneklere çok rastladık. Güçlü bir milletiz ama beyaz taş tipi insanları ayıklamak için, kenetlenmemiz ve sağlam bir duruş sergilememiz gerektiği kanaatindeyim. İnançlarımız ile aklımızı birleştirdiğimizde çok daha güçlü bir duruş sergilememiz mümkün. Ancak o takdirde, onların zararlarından korunabiliriz. Tabi özellikle zor günlerimizde.

Günümüzde, Müslümanlık gerek halkımız gerekse başka ülke halkları tarafından moda gibi de algılanabilmekte. Bu tip bakış açısının sapkın tarafları düşündürücü. Şöyle ki, içinde iman barındırmayan birçok kimse, İslamiyet’i benimsemiş görünmekte. Kendilerini “güçlü” nün yanındaymış gibi gösteriyorlar. Güçlü tarafın “Müslüman toplum” olduğunu düşündüklerinden kaynaklanmakta bu çok yüzlülükleri. Maalesef bu da İslamiyet’in gücünün artmasının olumsuz bir özelliği aslında.

Oysa Müslümanlık en başta bir itikat meselesi. Önce inanmak, öğrenmek ve sonuçta gerçekleştirmek gerekiyor İslamiyet’i.

Eskiden eğlence toplantılarından çıkmayan, her türlü çılgınlığı yapabilen, insan toplulukları vardı. Belki de çılgınlıkları övünç kaynağıydı onların. Oysa şimdi, bunların birçoğu kayıp gibiler. Burada esas mevzuu ise onların içimizde yaşamayı sürdürmesi. Peki, bunlar pirincin içindeki beyaz taşlar olabilirler mi? Mutlaka bazıları gerçekten inanç sahibi olmuşlardır. Bir kısmını da pirincin içindeki siyah taşlar olarak niteleyebiliriz. Ama kalanlar, beyaz taşların içindeki yerlerini güçlenerek korumaktalar. Dikkat edilmesi gereken kesimlerden biri de bunlar.

“Şeytanla her savaşa korkusuzca varım… İnsan şeytanlaşırsa o zaman korkarım…” Hz. Mevlâna